Yarım

Annemle babam seyahatteler. Kardeşim ve ben dahil dördümüz WhatsApp’ten yazışıyoruz. Annem İtalyanca başlıyor, buongiorno, oggi anche piova, andiamo bıttırı bıtbıt. Zorlayınca anlıyorum, ama İtalyanca bilmiyorum. Anlayabileceğim bir dilde yazışsak ne güzel olur, yazıyorum. Annem anladığımı iddia ediyor, babam oradan yetişiyor, sen de Italiano öğrensen ne güzel olur, diyor annen. Bir o eksik yarım bildiğim dillerde, diyorum, yarım Almanca, yarım Fransızca, üstüne bir de yarım İtalyancam olur, memleketin yarım kadınlarına bir değerim daha eklenir. 

Bey, bu yarım meselesine pek takıldın, diyor. Birtakım makam insanlarının ‘olmazsa olmaz’larına takılıyorum, her şeyin tam, çocuksuz kadınların yarım olduğu memlekette. Güvenlik tam, sosyal haklar tam, istihdam tam, kadın cinayetleri tam, çocuk istismarı tam, eğitim sistemi tam, inşaatlar tam, duble yollar isimli köprüler yabancı dilli binalar binalar binalar..Ama Mars’ın retrosuna, Merkür’e karşıt oltasına gelmeyeceğim arkadaş. Naniği basıp yarım yarım devam edeceğim. Babam yarım dillerime, iki yarım bir tam eder kızım, diyor. Kendisi bilge bir kişidir, ama size yarım porsiyonumdan bu kadarını vereceğim, dörtte bire, hatta yarıma falan düşersem ne ederim? En azından şimdi çocuksuz kadının adı var. Yarım.

Mesela ben yarım akıllı, yarım gölgeli, kedi dilli Nakata Bey gibi konuşmak istiyorum. Bendeniz Nakata, tek sorunum akılsızlığım değil. Bendeniz Nakata bomboşum. Bunu yeni anladım. Ben içinde tek bir kitap bile olmayan kütüphane gibiyim. Eskiden öyle değildim. Bendeniz Nakata’nın içinde de kitaplar vardı. Bunu hiç anımsayamamıştım, ama yeni yeni anımsamaya başladım. Evet, bendeniz Nakata da herkes gibi bir insandım. Fakat bir gün birşeyler oldu ve onun sonucunda bomboş bir insan haline geliverdim. Sahilde Kafka, Haruki Murakami, s.425. Bendeniz Nakata’nın Hoşino Beyciğim diye söze girip o çocuksu haliyle sorduğu hiçliğin çoğalması ne demek sorusunu irdeliyorum. Nitelikli hiçlik çoğalıyor, hiçleşme artıyor. Gölgesinin yarısına sahip olmayan bir adamla devlet izniyle bir türlü tam olamayan bir kadın özdeşleşiyor.

Yönetmen Semih Kaplanoğlu’nun film üçlemesi Yumurta, Süt ve Bal’dan Süt‘ü seyrediyoruz. Bana ara ara Ayfer Tunç’un Dünya Ağrısı romanını hatırlatıyor. Konuların birbiriyle pek alakası görünmüyor. Ortak noktalar Anadolu’da bir kasaba, kasabada maden ocağı, sıkışmış hayatlar, şiir yazmakla adam öldürmek arasında gidip gelen Anadolu erkeği. Ne olacak bizim bu sıkıntılı ‘Kış Uykusu‘lu aydınımızın hali? Yarısı eksik kadınlarla yarası bol erkekler topluluğu bir eder mi? Bugün yaralı atadam Chiron Ay’a karşıt açıda, değil mi?

Halbuki çocuk yaşta hamile kaldığı için bu utançla babası tarafından bir manastıra terkedilen, doğurduğu oğlu rahibeler tarafından elinden alınıp Amerikalı zenginlere satılan İrlandalı Philomena tam mı değil mi? Film bağımsız, hikaye gerçek. Genç kız ondörtlerinde çocuk yapmayı istemiş değil. Kanı kaynamış, toyluk etmiş, bir bakmış hamile kalmış. Şanslıymış, o yaşta iptidai manastır şartlarında doğururken kendi de oğlu da başkaları gibi ölmemiş de yaşamış, ve lakin din kurumunun yaptırımları ve parayı yaradan etmiş zihniyetiyle tamken yarım kalakalmış, kim tam kim yarım burada da birbirine karışmış.

Yarım dillerimle tam kapanış yapabilir miyim? Aman, ne haddime? Yarım elma, gönül alma.

Ein bisschen frieden, ein bisschen sonne. Le vent nous portera. Mi scusi. A domani.

İtalya’dan sanatın dili

4 Replies to “Yarım”

  1. Sahilde Kafka… en sevdiklerimden ve bu günlerde oğlumun da okuduğunu görüp ayrı bir seviyorum.Kış Uykusu aydın hallerimizi sevmiyorum, çok zarar verdi bize. Nedir ihtiyacın karşılığı, onu da pek bilmiyorum.

    Beğen

  2. Sahilde Kafka benim de en sevdiğim Murakami koltuğuna oturdu, Nakatası, Hoşinosu, Oşiması, Saekisi ve tabii Kafkasıyla. Anasına bak oğlunu al diye bir laf var mıydı? Ne mutlu sana..

    Beğen

  3. Yazını dün fb’da gördüm ama heyecan içinde sabahı bekledim şöyle yarım yamalak bakmadan, rahat rahat okuyayım diye, iyi de etmişim. 10 tam puan veriyorum ben 🙂

    Beğen

Yorum bırakın