Gün 6.7.8: Kafa

Rüyalarım açıldı, eski randımanına kavuşuyor. Kendimden beklenmedik şeyler yapıyorum. Gidip onun bunun suratına çaat! diye ne düşündüğümü söylediğim şeyler misal (o ‘çat’ önemli çünkü tokat gibi söylüyor, üstüne derin ve geniş gülümsüyorum). Şaşırıyorlar. Bazen de nereden çıktı şimdi bu gibi serzenişlerde bulunuyorlar. Serzenin tabii serzenin.

Gerçek hayatta cüret edemeyeceğim şeyler mi bunlar? Belki daha çok o edepsizliğe girmeyeceğim ataklar. İçinde bir edep adap meselesi var, diğerininkinden muzdarip olup sonunda dayanamayarak üstüne yürüdüğüm. Vahhahaay diyorum kendime. Cürete bak. Beynimin yandığını hissediyorum. Sıcak kafa. Kitabını yazıp dizisini çektiler. İşte ondan.

“Gün 6.7.8: Kafa” okumaya devam et

Gün 3-4-5: Gug-Guru

İşaret parmağımın ilk boğumu kadar büyüklükte iki canlı. Sesleri yok, sadece beraber titreşiyorlar. Artık yaşam orada, mikro boyutta. İşte bugünün ya da geçen üç günün en güzel haberi bu.

Oturduğu sepetten ısrarla kalkmayan annekuşu storun ardından sabah akşam röntgenliyorum. Artık bu sabah (tam on beşinci güne varmıştık) kafasını, gagasını aşağı doğru ters çevirip sürekli bir kıpraşmasından, oynamasından, eğilmesinden bu yavrular çıktı mı çıkıyor mu diye meraktaydım. Ama altını görmek imkansız! Yorgun da gördüm anneyi. Gözlerinin ilk defa kapanıp içinin geçtiğine şahidim. Yoksa benim perde ardındaki röntgenime karşı gözü hep ev yönünde. Babakuş da gelmedi bugün mübarek. Pazar gezmesinde miydi neydi (taktım)?

“Gün 3-4-5: Gug-Guru” okumaya devam et

Gün 2: Zaman Bükücü

Bugün yoga yok. İki gün üst üste sabah rutinimi kıran kundalini ve oda oda dolaşıp farklı bakış açısı yakalama çabam gibi kendimi şaşırttığım bir başka zaman bükücüm var. Doğalım olmayan ani bir cevap.

Akşam üzeri mahalledeki bankaya vize başvurusu için emekli maaşımın dökümünü istemeye gittim. Bıktım bu vizelerden de başvurulardan da, harcanan kağıtttan da paradan da, sekizinci dünya vatandaşlığından da hala bizi vizeye mecbur tutanlara gitme hevesimizden de. Ne yapalım peki? Ama şimdi bunun sırası, söylenme zamanı değil. Tutamadım çıktı.

“Gün 2: Zaman Bükücü” okumaya devam et

Gün 1: Kilit

Bu sabah yoga pratiğimi yatak odasında yapamayacağım belliydi. Bey daha evde, uyuyordu. Mecburen matımı alıp yine çalışma odama girdim. Loş, hatta karanlıktı. Sabah yağmuru dışarıdaki aydınlığı söküp almıştı. Bense şöyle gündüz gibi bir sabah peşindeydim.

Odamdan çıktım, salona baktım. Aydınlık, sessiz ve boştu. Ne bey ne Coffee. Konuşlanıp matımı serdim, yüzümü cama döndüm. Bilgisayarımı yere çapraz koyup başladım.

“Gün 1: Kilit” okumaya devam et

Gün 0: Ekinoks

Madem o başlangıç noktasına geldik, yine en iyi bildiğimizi yapalım. Yazalım.

Ateş ve hava elemetindeki yeniaylarda yazıyorum, toprak ve su elementidekilerle bırakıyorum. İhtiyacım bu demek. Temiz hava, bol güneş.

Günün şerefine bu sabah 11 gün sürecek kundalini yoga sadhanasına, yine canlı olarak değil de, gün aydınlanınca kayıttan katıldım. Harika bir mantrayla nefes ve kollarla sonda meditasyon yaparken yüzümün ısındığını, farkında olmadan gülümsediğimi, o gülümsemenin yüz kaslarımı hem esnetip hem şeklini değiştirdiğini farkettim.

O sırada kayıt dondu, mantra devam etti. Hocanın gözleri kapalı, kocaman bir gülümsemeyle iki kolu iki yana açık donmuş görüntüsü tüm ekranı kapladı. Bu ifadeye de o gülümsemede buluştuğumuza da bayıldım. Kendimi doğru yerde doğru kişiyle hissettim. Ciddi, karanlık, hırçın ya da dalgalı bir salınımda değil; nefesli, aydınlık, sıcak, mutlu, hatta coşkulu bir yapış halindeydim. Enerjim hala pek yerinde olmasa da, aç karnına ateş nefesleri, kök kilitleri biraz tansiyonumun iniş çıkışlarına oynasa da sonunda kendimi oldukça yükselmiş, dinçleşmiş, güne hazır hissettim.

“Gün 0: Ekinoks” okumaya devam et
%d blogcu bunu beğendi: