Yaz Dostum

En çok Karl Ove Knausgaard’ın Kavgam serisini okurken şu ‘yazma işini yapmak’ yerine onun etrafında dolanmanın anlamsız acısını hissettiğimi hatırlıyorum. Oturup yazmak, kendi dünyama kapanmak, yalnız kalmak, kurgulayacaklarıma alan yaratmak yerine evi topluyorum, yemek yapıyorum, kızımın altını değiştiriyorum, bulaşık makinesini doldurup boşaltıyorum, diyordu Knausgaard. İşte o yazmaya oturma sürecinin doğrudan girilemeyen, dolaylandırılan hali tam da bu demiştim. Ne yapıyorum ben şimdi hissi. Hayallerle gerçeklerin kesişmeyen kümesi.

Hal bu ki yapılması gerekenlerle yapılması hayal edilenler oluşturmuyor her zaman bu engellenme dinamiğini. Bazen sadece ve sadece oturup yazamıyorsun işte. Bu kadar basit. Evin içinde oda oda, köşe köşe, koltuk koltuk, balkon pencere dolaşıp da o ekrana, kalem kağıda baktığımı, bir türlü bu yazma işine giremediğimi biliyorum. Kaldı ki masa başına oturdum mu pıtır pıtır dökülecek mi her şey parmacıklarımdan? Olabilir, ama kaide değil.

Okulun mezunlar dergisinde mezun yazarlardan bir sayfa hazırlanmış bu ay. Sayfa başlığını şöyle atmışlar:

Yazmak iyileştirir.

Nasıl bir yazmak, nasıl bir iyileştirmekten bahsediliyor?

Dergideki alt başlığın dayandığı prensip ‘yazmanın, yepyeni bir dünya kurgulamanın iyileştirici gücünü keşfetmiş’ olmak.

Ya kurgulamadan, yeni bir şey yaratmadan, sadece gerçekleri yazmak, yaşananları sözcüklere döküp akıtmak, içten dışa taşanları ya da taşmayıp derinlerde bir yerlerde sessiz sakin gezinenleri ifade etmek, bunların iyileştirici gücü olamaz mı? Yoksa gerçek veya yaşanmış her ne yazılırsa yazılsın yazıldığı anda kurmaca olur, yazıcının kaleminden edindiği beden ve ruhuyla yine de ‘yaratılmış’ olur mu? O yaratma hissi midir iyileştirici olan, yoksa kendinden çıkarıp paylaşmak mı? Paylaşmak dediğimde başkalarınca okunmadan kendi kendinle paylaşmak da bir açılım ve iyileştirme getirebilir. Günlük yazdığımızda başkalarının okumasını doğal olarak istemeyiz. Özeldir, mahremdir, sadece kendi gözlerimiz içindir, iç dökmedir, kendi gerçeğimizi kendimize ne kadar dürüst aktarabildiğimizin aynasıdır, ama o da ‘ben’e karşı ‘ben’le bir paylaşım değil midir? Peki ya bunun iyileştirici niteliği?

Psikanalist Adam Phillips Kaçırdıklarımız kitabında yazar Graham Greene’den şöyle bir alıntılama yapıyor:

Gerçi şimdi seyahatlerimin de yazma ediminin de birer kaçış yolu olduğunu görebiliyorum. Bu kitabın başka bir yerinde daha belirttiğim gibi; “Yazmak bir çeşit terapi çeşididir; bazen yazmayan, beste veya resim yapmayan insanların, insanlık durumunun özündeki delilik, melankoli, korku ve panikten nasıl kaçınabildiklerini aklım almıyor.” Auden şöyle der: “İnsanın yiyeceğe ve derin bir uykuya olduğu kadar kaçışa da ihtiyacı vardır.”

Hadi bakalım.

Ama Phillips başka bir meslektaşı olan Michael Balint’in Freud eleştirilerinde değindiği gibi, ne zaman bir şeyden kaçsak başka bir şeye doğru koşarız, diye de ekliyor.

Yazmanın da böyle bir kaç-koş dinamiği olabilir mi? Kaçtıklarımızın yerine koştuklarımızı koymak iyileştirici gücü mümkün kılabilir mi?

Peki ya yazmaktan kaçmak? Önüne onu bunu şunu koymak? O ne oluyor o zaman? Freud, nefretin sevgiyi, aynı şekilde ilişkiden çıkmanın ilişki içine girmeyi öncelediğini dile getiriyor. Öyle madem, yazma işine girmekten de önce kaçmak, sonra mı ona koşmak gerekiyor? Gereklilik cümlelerini bu bünye sevmiyor, ama isteğin önüne geçen koşullar koşullanmalar böylesi teorilere sırtını dayayıveriyor. Çok denklemli, bol açmazlı sorular sorunsallar..

Adam Phillips’ten bir de şu alıntıyı yapıp vicdanımızı hemen rahatlatalım.

Edebiyat her şeyden öte kaçış içerir ve konu edindiği insanlar mütemadiyen kendilerini bir şeylerden kurtarmaya çalışırlar. Sartre’dan daha önce alıntıladığım, deha kendisini imkansız durumlardan çekip çıkaranlara verdiğimiz addır minvalindeki sözünün ötesinde, edebiyat dehaları da o kadar dahi olmayan diğerleri de kendilerini imkansız durumlardan çekip çıkaran insanlar hakkında yazarlar.

Sıralayalım.

Yazmak kaçırır.

Yazmak kurtarır.

Yazmak iyileştirir.

Gölgelerin gücü adına, yaz dostum, yazsana.

Minoa

 

2 Replies to “Yaz Dostum”

Yorum bırakın