Günlerden BırakMa

Duşumu aldım, yatak odasına girmeden düşündüm.

Yatağı topladım mı?

Toplamışım.

Yatağımı nasıl, ne zaman ve kimden böyle koşulsuz ve otomatik olarak toplamayı öğrendim hatırlamıyorum. Otomatik diyorum çünkü bazen yaptığımı hatırlamıyorum. O kadar ezbere bağlanmış bir hareket.

Rahmetli anneannem düzenli, titiz, derli toplu bir kadındı. Evini hep mum gibi hatırlıyorum. Öyle ruhsuz, müze gibi bir mumluk değil kastettiğim. O ablası, büyük teyzemin eviydi. Arkadaşlarımı ailemizin nadide müzesini görsünler diye ellerinden tutup ona götürürdüm.

Anneannem evine özenir, süsler, giydirirdi. Bunları kendi elleriyle, becerisiyle, merakı ve görgüsüyle yaptığı için evini yaşatır, can katardı. Rengarenk sardunyaları, özenli balkonu, duvar ve yer saatleri, kendi elleriyle işlediği kolalı örtüleri, porselenleri gümüşleriyle evinin estetik güzelliğine çok özenirdi. Kızlarını da torunlarını da terzilere dudak ısırtır beceri ve modellerle kendi diktikleriyle giydirirdi. Evi, ailesi kimliğiydi. En azından benim ona şahit olduğum dönemlerinde.

Herhalde orta iki döneminin şubat tatiliydi. Başka şehre gider gibi karşı tarafa, anneanneme kalmaya gitmiştim. Oturduğu sokakta arkadaşlar edinmiştim. Bir de uzaktan beğendiğim bir oğlan vardı, koy yan cebe. Günlüklerime platonik aşklarımı itiraf ederken hınzır kardeşim tarafından okunarak aileye afişe edildiğim zamanlardı.

O tatil sonrası anneannem yatağımı güzel topladığıma, odamdaki düzenimin pek yerinde olduğuna dair anneme övgülerde bulunmuştu. Bu çok hoşuma gitmişti. Gururlanmıştım. Neden bilmiyorum, öyle dağınık bir çocuk olmadım. Kendimi toplu olmakla ilgili ispat etmem, iyi hissetmem, büyüklerim tarafından takdir edilmeyi beklemem için geçerli bir sebebim yoktu. Belki de aile büyüklerinin gözünde büyüyüp sorumlu olmaya dair bir tespitti bu. Bana söylenmeden o yatağı kapayıp örtmek, kıyafetlerimi katlayıp kaldırmak ve bunun için görülmek. Yoksa annem babam kardeşim kendi evimizdeyken ortak düzene katkı babında yavaş ve sallamacıydım. Annem mutfakta yemek hazırlar, sofrayı kurayım diye oradan bana seslenirdi.

Neslihaaaan, sofrayı kur!

Yerimden kalkmadan ‘tamaaam’ diye geri seslenip aynen oturmaya devam ederken zaman geçer,

Neslihaaann!

Tamaaaam!

neredeyse sofraya oturma vakti gelince iki tabak, iki çatal bıçak koymaya yetişirdim.

Büyüyorsun.

Bugün 16 Mayıs. En son market, eczane, mahalle dışına çıktığım tarih 16 Mart -babamın hem doğum hem biyopsi günü. Biz de Bey‘le o gün dermatologa gitmiştik. Son dışarı çıkış o. Sonra bu hafta babamla ilgili hastane ziyaretleri vs işte. Tam iki ay geçti.

O ilk kapanma zamanlarında dış dünyanın içeriye doluştuğunu, evin iş haline geldiğini yazmıştım. Şu son bir ayda (tam değil ama hissiyat olarak) işi bıraktığım dönemdeki tempoya döndüğüm bir sıkışıklıktayım. Salı geceleri Şubat’tan beri devam eden Londra’daki Mayo School of Astrology’de online diploma programına devam ediyorum. Iki buçuk saat. Allahtan Avrupa da yaz saatine geçti de gece onlardan dokuzlara terfi etti buluşmalarımız, yoksa gözlerim akıyordu ekran karşısında. Üstüne Perşembe ve Cuma günleri dört buçuk saat aynı programın hızlandırılmış iki ünitesine katılıyorum. Bir yandan webinarlar, eğitimler, öte yandan devam eden online seanslar, görüntülü görüşmeler derken sanki her gün bir iş gününe döndü. Uzun zamandır bu peşpeşelikte, bu uzun saatlerde ekran karşısına meslek için, eğitim için geçmiyorum. Biraz şaşaladım. Bu tempoyu unutmuşum. Hala istediğimden de emin değilim. Geçici diyerek devam ediyorum. Tam zamanında ekrana geçmezsem de kaçıyor çünkü geri dönüp dinleyecek, çalışacak ne vaktim ne halim oluyor. Onun için katıldım katıldım, yoksa başka bir hayata.

O otomatik yatak toplama gibi otomatik olarak yazıldığım programlarda buluyorum kendimi. Toplanmış yatağımı görüp de içime serpilen su ve yayılan huzur gibi tamamlayıp kendime kattığım kişisel yatırımlar birbirine göz kırpıyor. Yatak toplamayı seviyor muyum? Hayır! Ama dağınık olmasını hiç sevmiyorum. Hiç mi yok? Yok annem yok.

Şimdi bütün bu dersler, ödevler, toplu toplu buluşmalar da her zaman şahane zevk vermiyor, fazla geliyor. Hep de bayılmıyorum kendimi ekranlara, insanlara, okunacak yazılacaklara tıkmayı (Tezer Özlü’ye başka bir yönden saygıyla). Ama sonra bir gün iyi geliyor, kendime teşekkür ediyorum, gülümsüyorum, zorlamanın ardından gelen hazzı tadıyorum. İyi ki ya diyorum. İyi ki.

Kimse bana diploma sormadı, sağlığımıza sahip çıkmamız gereken bu zamanda az çalışıyorsun, daha çok çabalamalısın demedi. Ya da dedi mi?

Belki yetmiş küsur yaşına kadar aktif olarak çalışan, işini bırakmayan, hatta artık lütfen bıraksın diye neredeyse ayaklarına kapandığımız görev adamı, meslek sahibi mühendis babam. Belki kırkiki yaşında hem ÖSS hem ÖYS’ye girip ikinci üniversitesini kazanan (öyle Açıköğretim Fakültesi değil, Boğaziçi Tarih), peşpeşe aynı okuldan diploma aldığım annem. Belki nizam intizamı, göz zevki, görgüsü, kendine sevgi ve saygısıyla son nefesine dek evini, çocuklarını, torunlarını, abi ve ablalarını becerisi, zevki, üretkenliğiyle donatan, yaşatan anneannem.

Şimdilik burada keseyim, günün altı saatlik astronomi eğitimine hazırlanayım – uzay yolu, çocukluk hayallerim ve ben. Benim için astrolojiden önce astronomi vardı. Uzay ve uzaylılara ulaşmanın yolu.

Bunları büyük maharet ve kendime övgü diye yazmadım. Ailemden ne gördüysem genime, kanıma otomatik işlenenlerin bir parçasıyım. Gururlandıklarımın da, yeri geldiğinde üzülüp kızdıklarımın da. Yatak toplamaktan kırklar sonrası alınan diplomalara, meslek sahibiyken bile bırakmadan sürekli altını doldurmaya.

Bakalım benim için yeni bırakmalar ne zaman. Bırakma mı bırakMA mı?

Bir sonraki yayına dek sağlıcakla.

Sardunyalar
anneanneciğime hürmetle

*Bugün Balık’ta Ay Neptün kavuşumu var, Venüs’ü de yakalıyorlar, geçmişe özlemler tavan. Ya rüyaya yatmalı ya gündüz düşlerine izin vermeli…diyerek astronomiye uzanıyorum.

4 Replies to “Günlerden BırakMa”

  1. Tam kendi çocukluğumla ilgili yazmak için – ki aylardır oturup bloga adamakıllı yazı yazmıyorum- yazınız çıktı karşıma ve neredeyse gözlerim dolarak okudum. Bana neden bu kadar dokundu bilmiyorum, ama hem çocuklukla ilgili yazdıklarınızda, hem de şimdiki “yeni” yoğunluğumuzla çok benzer geldi hayatlarımız. Belki de her şey Ay ve Neptün yüzünden.. Sevgiler 🙂

    Liked by 1 kişi

  2. Astroloji hiç ilgimi çekmez ama seni severek okuyorum ve dediklerini (belki sevdiğim için) hayatımda buluyorum.. Bu yazını da kendi ananemi, düzenli ama sevecen titizliğini, benim hayatıma verdiği etkiyi düşünerek ve büyğk keyif alarak okudum 🙂 Aileden yana şanslı olmak ne büyük lütuf..

    Liked by 1 kişi

  3. @Pelin Hoş geldiniz. 🙂 İçinden geçtiğimiz dönem benzer şeyleri yaşatıyor bizlere, duygusal olarak bağlanıyoruz, hissediyoruz. Bazı günlerse daha da fazla. Dün tam da öyleydi sanırım, benim de böyle bir yazı çıkarmam boşuna değil. Ben de size uğrayacağım. Sevgiler..

    Liked by 1 kişi

Yorum bırakın