Kristal Küre

Yolculuk rotası arayışı ilginç bir hal aldı. Belki de bütün bu beklentilerin ve arama bulma çalışmalarının sonu bir yere varmayıp memlekette kalmaya dönecektir. Kimbilir, arayıp da bulmam gereken budur belki.

En son orası burası karar veremeyip astrolojiden destek almaya karar vermiştim. Doğru yoldaymışım, hiç beklemediğim bir yerden benzer bir ipucu geldi. Üstüne dün güzel bir astroloji dersi, yeni bir harita, taze ufuklar eklenince bugün sabah erkenden gözümü açıp bazı rotalar üstüne okumalar yaptım. Sonra da bu yolculuğun haritaları üstüne çalışmaya. Aslında çok gitmek istediğim, ama bu sefer düşünmediğim bir rota çıktı karşıma. Girdim ben de datalarını harita programına, karşılaştırdım kendiminkiyle. Ta taa. Ekrana yansıyan görüntü beni şoka soktu. Tam olarak nasıl yorumlamam gerektiğini bilemedim, hiç böylesi bir yığılımla karşılaşmadım, itiraf etmeliyim. Hem heyecan verici hem de ürkütücü. Çatlamamak için davranıp hocamı aradım. Ihh, dersteymiş, konuşamadık. Mecbur, meraklı gözlerimi yere devirip sabır taşını elime aldım, usul usul okşadım. Dedim söyle bana sabır taşı, nedir benim bu arayışım, beklentim, yükselme isteğim. Sabır taşı birşey demedi, dinledi her zamanki gibi. Ben de medeti diğer taşlarda aradım.

Yeni oyun, pardon, okuma kitaplarım dün elime ulaştı. Kristaller ve yarı değerli yaşlar dünyasına insanı alıp götüren Crystal Bible I ve II. Yetmez bir de bu yarı değerli taşların astrolojide anlamlanması için Crystal Zodiac. Ahh. Bir mutluluk bir mutluluk. Serotonin fışkırması, kirpiklerin kıpraşması, iç gıcıklanması.

Taşları, takıları oldum olası sevmişimdir. Rotayı astrolojiye kırdıktan sonra yarı değerli taşlar hem zevkime hem de ilgi alanıma daha fazla hitap eder oldu. Bu konuda oldukça başarılı tasarımlar yapan bir arkadaşım kitaplara ulaşmama ön ayak oldu. Merak edenler Tohum Design‘ın sayfasına bir göz atsınlar. Afrika’dan, Asya’dan, Güney Amerika’dan bizzat bu taşları, buluyor, kendisi seçiyor, olduğu gibi tasarımına yansıtıyor. Ben bayılıyorum.

Kitaplar gelince vakti zamanında aldığım yarı değerli taşlı yüzüklerimi çıkardım hemen. Teker teker anlamlarını buldum, okudum. İnsanın sezgisel olarak bazı şeylere çekilmesi, bilinciyle değil, bilinçdışıyla, içgüdüleriyle bazı şeyleri bulması. Elimdeki opal, akik, rutile, turkuaz ve beyaz mercan bana bunları söyledi. Neden aldığımı bilmeden, sadece o renklere, dokulara çekilmem, hayatıma giriş zamanlarını anlamlandırdı.

Üç sene evvel Güney Afrika’ya gittiğimizde (o seyahatin önemi büyük misal. Seyahat diye başlayıp yolculuğa dönmüş, hem benim hem Bey için inanılmaz vizyon katan bir deneyim olmuştu. Tevekkeli buraya da on küsur bölüm halinde deneyimlerimizi yazdım) eve getirecek iki şey almayı kafama koymuştum. Biri oraya özgü bir sanat eseri, mümkünse yağlıboya resim. İkincisi de yarı değerli taşlardan bir takı. Yağlıboya resim olmasa da devekuşu yumurta kabukları ve Hint Okyanusu kumu kullanılarak yaratılan özel malzeme bir tablo bulup almıştık. Takı arayışını da son gün bir takı tasarım dükkanı bulup, elimin doğal olarak seçtiği rutile yüzükle sonlandırmıştım. Rutile’in o zaman ne anlamı olduğunu dükkanda sorduğumu, kitaptan fotokopi aldığımı hatırlıyorum. Her şey uçup gitmiş, aklımda yer etmemiş. O zaman çok üstünde durmamışım belli ki. Bugünse rutile tekrar hallelujah dedi.

Ben kristaller, taşlar, yüzükler, takılar içinde kaybolmuşken hocam aradı. Şok eden harita, etmeyen diğer haritalar, buranın haritası, benim ne istediğim üstüne biraz konuştuk. Afrika’ya gittiğimiz zamanın (zira o zaman bu egzersizi danışmanım olarak kendisi bana yapmış, bizim gideceğimiz rotayı da çok anlamlı bulmuştu) haritasını çıkarıp bakmaya, bir sonraki derste de bu konuyu biraz daha irdelemeye karar verdik.

Dünya dediğin kristal küre. İster içine ister dışına yolculuk eyle. Aradığın maden belki de içinde. Yükselme isteğiyle yanıp tutuşurken daha da derinlere inmek gerekiyor hepten. Bu arayış bile başlı başına bir yolculuk, sürdür sürdürebildiğin kadar gönülden.

Yorum bırakın