İki gündür yepyeni, tertemiz temalar arasında dolaşıyor, bloguma yeni bir yüz arayışıyla çalışıyorum. Bir tane beğenip seçtim, paraya kıyıp wordpress aboneliğimi de yükselterek yeni bir tema satın aldım. Sayfa görüntüsünden örnek şablonuna, üst alt ve yan menü barlarından sayfa başlıklarına her şeyi ince ince, tek tek elden geçirip özelleştirdim. Kaydedip yüklememle bomboş bembeyaz bir sayfayla kalakaldım. Aynen böyle yazdı: Ana sayfa boş.
“Kürkçü Dükkanı, Komşu Suları” okumaya devam etGelenler Gidenler
İyi gelenlerden devam edebilirim. Evet, bunu yapabilirim. İçinde üzüldüklerim de olsa getirdikleri iyilik güzellikleri hatırlayabilirim.
Paul Auster bu dünyadan ayrılmış. Çok üzüldüm. Sözleri ayrı gözleri ayrı (hele gençliğinde pek yakışıklıymış) zihnimde kıvılcımlar yaratıp nöronlar ateşlemiştir. İşte böyle cümleler kurdurabilir. Okuma kuruluğu çektiğim şu dönemde bir ağıt gibi, adak gibi kitaplığımıza gidip eskilerinden bir kitabını çıkardım. Yalnızlığın Keşfi.
“Gelenler Gidenler” okumaya devam etFotoroman
Bu ara iyi gelenler:
Sıcak Patililer
• Bayramda ailesiyle memleketine gidip dönüşte koşa koşa beni kapılarda karşılayan, yere yatıp karnını açan Fındık
“Fotoroman” okumaya devam etHayal ve Güneş
Limon çiçeği yeğenim ödevi için sordu:
En büyük hayalin nedir? Bunu gerçekleştirebildin mi?
Enler beni hep bir durdurur. Fazla büyük, iddialı gelir. Hayat sadece bir tane ‘en’ için hem kısa hem zengin hissettirir. Bu enlere genelde ‘çok’lar ya da ‘enlerimden biri’ diye cevap veririm.
Şimdi bütün bu tanımlar ve dir dırlardan sıyrılarak yeğenime verdiğim cevabıma döneyim. Onun yerinden, yaşından kendime ulaştığımda ne enlere ne çoklara takılmadığımı farketttim.
“Hayal ve Güneş” okumaya devam etBayram Bayran Bayra
Önce Nisan ayında her gün yazmaya niyet etmiştim. Sonra tutulmanın ilk günü yeniden başlarım dedim. Şimdiyse bayramın ilk günü deniyorum.
Çözüldük, ısındık, hızlandık, çakıldık. Bizde olan bu. Şeylerin açıldığı, iklimin değişmeye adım attığı, tohumların ilk filizlerini toprak üstüne çıkardığının duygusuyla sınırlarımızı, yaralarımızı gördük, acıdık. Ancak o acının içinden tatlının gelebileceğini, tatlının içinden ya acı gelirseye senelerce korktuktan sonra, anladık.
“Bayram Bayran Bayra” okumaya devam et