Kalp Günlüğü | 5 | Macera

Bilgisayarımı açınca duvar kağıdındaki Coffee bezmiş bir yüzle bana bakıyor. Kahve çekirdekli burnu, boncuk gözleri, çenesinin altında sıkışmış hipposu, hepsinin üstüne yatmış ben, şaşkınlıkla kalkmış kaşlarım, kırışık alnım.

Hep bu fotoğraf karesi gibiydik. Göz göze, burun buruna. Artık onu başka köpeklerde aramayı bıraktım. Fındık’ı Fındık, Pingu’yu Pingu olduğu için sevip okşuyorum. Hepsinin içinden Coffee’ye uzanan bir tünel var, biliyorum. Benim için ona selam yolluyor, kuyruk sallıyor, burun ve kafalarını iki dizimin arasına sokup derin ve içli nefes alıp veriyorlar sanki bu aramızdaki özel diyalogu bilir de ondan bana getirirmiş gibi. Yeni köpekleri değil, onları seviyorum. Arkadaştılar, evimize girip çıkandılar, hem öpüşüp hem birbirlerini kıskanandılar. Coffee gitti de eski arkadaşlarından kim kaldı ki?

“Kalp Günlüğü | 5 | Macera” okumaya devam et

Kafamda Bir Tuhaflık

Geçenlerde ailede ani bir ameliyat hasıl oldu. Çağlayan’daki hastanelerden birinde penceresi cam cama binalarla dolu şehri izler buldum kendimi. Arka planda hastamız kendi bedensel hassasiyetleriyle sağdan sola yavaşça dönme gayretindeyken günler aylar yıllar içinde bu yollar, caddeler, kavşaklardan gele geçe biz yüzümüzü nerden nereye döndürdük, nereyi görür, nereyi bakar da görmez olduk düşündüm. Eski, köhne, bitişik nizam apartmanlar, gecekondular arkasından gayzer patlaması gibi yerden fışkırmış, erekte gökdelenler, üstünde kayan ışıklar, ismi büyük harflerle yazan tower, plaza, rezidanslar. Yabancılaşma hissi. O kadar bildik ve aşina ki, o kadar yabancı.

Kafamda bir tuhaflık var bu aralar. Geçen sene kendimce bir milad olan yaş günümün üstüne bir yıl daha eklendi ekleniyor, o gün gelmeyi eli kulağında bekliyor. Beklemek bazen zor. Ne bekliyorum ki? Balkabağına dönmeyi mi, geri dönüşü olmayan yaşlılığa direnmeyi mi?
“Kafamda Bir Tuhaflık” okumaya devam et