‘Seni sevmediğimden değil. Mızmızlığa tahammülüm yok, çünkü şu an ben de mızmızım’ dedim Coffee’ye.
Yağmurlu hava altında yaptığımız kısa akşam yürüyüşümüzden yeni dönmüş, ıslanmıştık. Ekim’i atlayıp doğrudan Kasım’a ışınlandığımız bu sevimsiz havanın ruhuna uygun, eve döner dönmez mavi yumuşak battaniyemin altına girivermiş, az önce kaynattığım suya bitki çayımı sallandırmıştım. Coffee’yse yürüyüşten dönmenin mutluluğu, benim onu çıkarmış olmamın şükran ve teşekkürüyle nemli başı, ıslak patileriyle yanıma çıkmak istiyor, kanepenin yanında vızvız vızırdanıyordu. “Yağmur” okumaya devam et