Bayram Kapısı

Run for your life!*

Böyle bağırırarak uyandım. Galiba Amerika’daydım, uyardığım kadın zenciydi, camların ardında bir ofisteydi, birbirine bitişik iki camın arasındaki incecik aralığa dudaklarımı yapıştırıp böyle seslendim ona.

Run for your life.

Ona değil de kendime diyordum sanki. Karışık odalardan, kalabalık insanlardan, nereden kimin çıktığı belli olmayan perdelerden, üste çıkarken yerin dibine inen merdivenlerden geçiyordum.

İşte bayram kapısı böyle kapandı, şehir kapısı açıldı.

“Bayram Kapısı” okumaya devam et

Su Yeşili

Ayağında yüksek topuklu ayakkabılar, üstünde su yeşili döpiyes, dar sokaklarda koşuyor. Neresi burası? Afrika mı? Asya mı? Sokaklar ıssız, çıkmazlar boş. Terkedilmişlik ortalığı sarmış, o kaçıyor. Peşindeler, biliyor. Tozlu topraklı, bozuk kaldırımlı, açık yeşil pis duvarlı köhnemiş sokaklarda, kepenklerini kapamış çarşı pazar dokularında, tedirgin huzursuz ilerliyor. Topuklarının o bozuk yollardaki seslerini miksajı kötü Türk filmlerindeki çikçikler gibi duyuyor. Çik çik çik. Hızlanıyor. Çikçikçikçikçik.

Koşuyorlar. Kaçıyorlar. Yanındaki kız arkadaşıyla saniyeler içinde taktik geliştiriyorlar. O sağdaki ilk sokağa, diğeri soldan öte tarafa. Sözde odak şaşırtıyorlar. Çıkmazlar gitmezler içinde ilerleyebileceklerini umuyorlar. “Su Yeşili” okumaya devam et

%d blogcu bunu beğendi: