Nöbet Günlüğü | 25’26: Tuz

Bir aş pişen, içine insan girip çıkan sıcak yuvalara koşuyorum. Bir yalnızlığıma çekilip tek başıma evime dönüyorum.

İşte yine karşı yakada, anne baba evindeyim.

Kendimi yarım saat de olsa sahile, martıların ve kargaların arasında yürümeye atıyor; çimlere kıvrılmış uyuyan, montlarını giyinmiş sahiplerini çekiştiren boy boy köpekle farketmeden konuşurken buluyorum. Yatanların tek kulağı kalkıp iç gözleri kapanıyor. Tasmalıların sahipleri bu kadın kiminle niye konuşuyor diye bakıyor. Rüzgar keskin, adalar laci, bulutlar gri. Güneşin ışınları alçak bulutların arasından süzülüp serseri mayın gibi denizde sekiyor. Yüzümde tuz hissi, bir bankın kenarına ilişiyorum.

“Nöbet Günlüğü | 25’26: Tuz” okumaya devam et

Nöbet Günlüğü | 6: Köpüklü

Bu yıla böyle girdim.

Bir yaş fazla, bir can eksik.

Yaş ilerledikçe büyümek buna mı dönüyor?

Acı, kayıp, yas.

Değil tabii. Yazdığım halin içinde mantığın duyguyu yenmesine imkan yok. Boşuna kendini hırpalayıp analiz etmenin de.

“Nöbet Günlüğü | 6: Köpüklü” okumaya devam et

Ay Günlüğü | 2

Bugünün kısa olması gerekecek.

Somethings are better left unsaid denir ingilizcede. Bizim ‘söz gümüşse sükut altındır’ımız gibi.

Yazmak yerine ne yapacağımı söyleyeyim.

“Ay Günlüğü | 2” okumaya devam et

Ay Günlüğü | 1

Nasılsın Altan?

İşte geldim buradayım, ben bu işte ustayım çırağım.

Böyle koşa koşa gelip kavuşmak isteyeceğimi hiç düşünmemiştim. Belki sebebi -koşmasam da- sahil boyu bir ileri bir geri yürümemdendir.

Hava kapalı, gök bulutlu, deniz griydi. Oltalarsa zivziv uzanıp çekmeli, balıklar dörderli beşerli, gemiler boğaz gölünde süzülmeli. İstanbul göl kıyısı olsaydı böyle olurdu günlerindendi. Fırtına öncesi değil de sonrası gelen yatışmış sessizliği oturup izleyeceğin bir manzara. Halbuki zihnimde başka şeyler köpürüyordu (bu köpürme metaforu bugünkü yay yeniayının sabian sembolünün imgesiydi – okyanusun üstündeki beyaz köpükler).

“Ay Günlüğü | 1” okumaya devam et

Sürer

Yan taraftaki evde Abba’dan Chiquitita çalıyor. Geçen sabahlara göre hafif ve tatlı. Genelde bu saatler -on on bir civarı- bağırarak şarkı söyleyen kadın şarkıcıların gırtlağına maruz kaldığımız bir rutindeyiz. Ya temizlik yapılıyor ve o gazla dışarı müzik yayını veriliyor ya da genel alışkanlık ve beğeni.

Sabahları bir müddet pijamam geceliğimle ortalıkta salınmayı seviyorum. Günün koşuşturmasına girmeden o uyku halinden uyanıklık haline geçişi zihinsel olduğu kadar bedenen de yumuşak tutuyor pijamalar gecelikler. Tabii bu idealim. Gerçeğim Coffee bey. Dur durabiliyorsan hağv höğv diye çıkalım diye tutturduğunda. Ha pijamalı sokağa fırladığım olmadı mı? Oldu. Kış olunca daha da giyinmeye mecbursun. Bir kalın palto, bot, bere koştur koştur ve beyimiz şır ve pırt. Yazı o yüzden seviyorum işte. Hafiflik ve olduğun gibilik.

“Sürer” okumaya devam et
%d blogcu bunu beğendi: