Dün gece uzun zamandır uyumadığım kadar deliksiz, kesintisiz uyudum. Astroloji notlarımı okudum, çalıştım, bloguma baktım, ritmimin düşmesine izin verdim. Sonra da şehirdeki saatime göre erken yattım. Sabah uyandığımda Bey çoktan işçi tulumunu giymiş marangozluk işlerine başlamıştı. Bense yalnız kaldığım yatakta biraz daha yayıldım, yuvarlandım, gözlerimi sıkı sıkı kapadım, uyumaya çalıştım. Baktım dışarıda cikleyen kuşlara, güneşin aydınlığına daha fazla karşı koyamıyorum, kalktım.
Kalkar kalkmaz pijamalarımın üstüne uzun lastik çizmelerimi geçirdim, dışarı çıkıp seslendim.
‘Coffee, nerdesin? Koş gel, gidiyoruz!’
Coffee kulübenin altından fırlayarak çıktı, çağırmamı beklermiş gibi. Hoplaya zıplaya önüme geçti, koştu koştu, durdu. Dönüp bana baktı geliyor muyum diye.
‘Aferin oğlum, aferin sana. Yürü bakalım, yürü, kokla. Bak bakalım kimler gelmiş geçmiş buralardan’
Dört ayak öne arkaya ine kalka, hoppidi hoppidi hoppidi bizimki sıçramalarda.
Sabah yürüyüşümüzü yaptık. Coffee girdiği her sudan içti, burnunu soktuğu her otu, çiçeği tek bacak havada işaretledi, her koşmanın arkasından ötede oturup beni bekledi.
Coffee mutlu, hem de çoook mutlu.
Ben huzurlu, hem de mis kokulu huzurlu.
Birbirimize bu sabah böyle günaydın dedik.
Derelere gire çıka eve dönüşe geçtik.
…..
Yoga kampının ikinci günü bize verilen yazı başlığı ‘Bu Sabah Uyandım’dı. Yine bir gün önceki gibi yoga dersi sonrası çadırda yere oturup başlığın arkasından serbest akış yazdık. Aynı başlık altında yukarıdaki bugün yaşadığım, aşağıdaki kampta ikinci sabahım.
…..
Bu Sabah Uyandım
Bu sabah uyandım.
Boğazım kuru, kupkuru.
Dün gece sürekli çalışan klimadan olsa gerek.
Oda sıcak, yatağım sımsıcak.
Oh.
İlk gecenin buz gibi klimasız, sobasız tecrübesi sonrası her tarafım ısınmış, gevşemiş.
Soğuğu sevmiyorum.
Daha doğrusu üşümeyi.
Ve nasıl bir kış çocuğuyum anlamıyorum.
Kara kışın ortasında doğmuşum, Ocak’ın sonunda.
Bol karlı, karanlık bir İstanbul akşamında.
Akşamı, geceyi ve uykuyu, çok uykuyu sevmem bundan olsa gerek.
Ama kış kısmına hala akıl sır erdiremedim.
İnsan kendinde eksik olanı arar, ona koşar ya,
Benim de sıcağa, ışığa, güneşe olan tutkum bundan herhalde.
Hala yataktayım, hala sıcak,
Yorganın altı tatlı, yumuşak.
Şöyle bir küçük gerinme ve esnemeyle kafamı çevirip oda arkadaşıma bakıyorum.
Sonra da perdeden sızan aydınlığı görüp önce sıcağa, sonra bugüne şükrediyorum.
Artık kalkmaya hazırım.
Günaydın.
…..
Devam edecek
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...