Bugün yürüdüm. Önümüzdeki yokuştan aşağı, dibindeki sokaktan yukarı. Güneş tüm eğikliğiyle göz hizamdaydı. Ilık, tatlı, kayısı. Güneş gözlüklerimle maskem arasında biriken nefesim gözlük camlarımı buhara boğdu. Gözlükleri çıkardım. Ağzım burnum maske, başım kapüşonla kaplıyken gözlerimi açık havaya teslim etmek -oh be- özgürleştiriciydi. İçeride tutmak istemediğim yüzde elli.
İki aydır gerileyen Mars bugün durağanlaşıp ileri dönmeye hazırlanırken biz de bahçede Coffee’yle yanyana durup hangi yönde olduğumuza, nereye geldiğimize, nereden döneceğimize odaklandık. Coffee burnunu yukarılara yukarılara, mavilere göklere, pamuksu bulutlara uzatıp sağ sol sağ sol kokladı. Ben aşağılara aşağılara, iki ayağıma baktım. Dönüp dolaşıp geleceğim yere. Yanyana bitişik nizam kuzeyi işaret ediyorlardı. Bir nefes alıp sağın üstüne bastım, solu öne attım. Ardından solu geride bırakıp sağı öne attım. İşte tam zamanında bir yürüme meditasyonu. Gerisini Coffee devraldı. O önde ben arkada yola koyulup batıya kıvrıldık.
“Yürüyor, Yürüdü, Yürümüş” okumaya devam etBunu beğen:
Beğen Yükleniyor...