Gün 28: En Mutlu

Hayatımın en mutlu zamanı ne zamandı?

Şimdi değil.

Belki tutulma etkisinden, belki geçenlerde Pingu kızın ziyarete gelmesinden, belki etrafımda deprem sonrası yeni köpek sahiplenenlerden bugün, bu ara Coffee’yle birbirimizi bulduğumuz o ilk seneler, en başlar, o ilk heyecanlar çok içimde döndü, burnumda tüttü. Dönüp fotoğraf ve video arşivlerine, birlikte gittiğimiz tatillere, yürüdüğümüz sokaklara, çıkıp koştuğumuz bayırlara, arabayla dolaştığımız mahallelere, Gandalf’la iki köpekli zamanlara, Coffee’nin sokkö arkadaşlarına ve salt Coffee’yle hayata uzun uzun baktım.

“Gün 28: En Mutlu” okumaya devam et

Günlerden 21-22: Erken

Dün gece öksüre aksıra döndüğümüzü atlıyorum. Uçmayıp beni beklemiş ama sepetin kenarına tünemiş kumrukuşlara da geleceğim.

Bu akşam Pingu kız yatıda misafirim. Coffee’nin son iki senesinde hayatına giren tatlı arkadaşlarından. Hasta olduğum için dışarı çıkarabilir miyim çıkaramaz mıyım beni zorlar mı sordular. Özel bir durum. Hiç ikiletmedim, istedim. Hadi gelin. Gelsin.

“Günlerden 21-22: Erken” okumaya devam et

Ne

İşte -yine- Coffee geldi aktı gözlerimden.

Çünkü hem deprem bölgesi hem de tüm ülke için biraraya gelinen toplu meditasyona -yine- dahil oldum. Bütün hislerim -yine- çözüldü açıldı. Birlikte -yine-çok güçlü olduğumuzu hissettim. -Yine- çokça beraber hissettiğimizi. Hep birlikte ışık yaydığımızı. Tüm renkleri, bereketi, sevgiyi bu toprakların, bu insanların, bu kaynağın üstüne akıttığımızı.

“Ne” okumaya devam et

Nöbet Günlüğü | 14-15: İdrak

Şöyle oluyor.

Güne başlıyorum. Sabah, su ritüeli, kahvaltı, evi toparlama, mailler, whatsapp, sosyal medya, anne kardeş görüntülü konuşma, dışarıda işim varsa fırlama, iş güç halletme, hastalık sağlık randevuları, görüşme, restoran, dönme, yoksa dışarısı biraz okuma, biraz yazma, belki çalışma, çok bırakma, o bu şu, aa saat kaç olmuş, akşam, yemek, mutfak, sofra, toplama, dizi, film, uyuklama, yatma vakti, tuvalet, temizlenme işleri, yatak odasına git, biraz yatakta kitap, belki biraz daha telefon ve aşağı kaydırma, bırak şimdi, uyu, uykum kaçtı, o zaman yaz, belki laptop belki telefon, ve işte orada, geçiştirilmişle buluşma. Günü hep onunla bitiriyorum. Çünkü buraya yazmaya gelince gün içinde yakalanmış da tutulamamış o yokluk detayları teker teker üşüşüyor.

“Nöbet Günlüğü | 14-15: İdrak” okumaya devam et

Yalan

Nisan görünümlü Ocak havası tuhaf bir melankoli yaratıyor içimde. Yalancısın deyip sarsmak istiyorum gökyüzünü. Gökyüzü nasıl tutulup da sarsılır? Sıcak hava terbiyecisi Asyalıların güneşi kırbaçlaması gibi (gerçi Adanamızda da aynı sıcak güneşe ateş edenler yok mu, var) gökyüzünü sarsıp kendine gel demenin bir yolu vardır elbet. Gökyüzünün kolları bulutlar olsa, birkaçını topla-topla-toplayarak sıkıştırıp tutsak, omuzlarından şöyle bir silkelesek?

Niyetimi bilmiş de duymuş gibi lodostan kuvvet alıp duvarlara duvarlara çarpıyor yandaki zakkumları yer gök hazretleri. Göktekiler yerlere bir dolu ağaç dalı çalmıştı sabahtan. Sahil yolu bunlarla dolu, araba tekerlerinin arasına kaçan incelerle sokaklar kilitti. Şimdi yerdekilerin yukarıya uzanıp cevap verme saati. Al işte, gökyüzünün rengi değişti. Ağaçların yaprakları bulutları kendiyle boyadı mı, seyreyle çam kokulu, iğne dokulu kışı.

“Yalan” okumaya devam et
%d blogcu bunu beğendi: