Uğrayacağıma söz vermiştim. Bu satırlar o söz için.
Bugün Bey’le evden çıkıp köye yürüdük, meydana varmadan aşağı ağaçlıklı yola saptık. Evden çıkıp tam tur çember çizerek eve döndüğümüz üç yüz altmış derecelik bir rota.
Ağaçlıklı yol buranın -bana göre- medeni görünümlü tek caddesi. Sebebi iki sıra boyunca uzanan ağaçlar. Sadece bu. Şimdi köyden bozma şehir görünümlü kasabalara dönmüş bu İstanbul kırsalının ağaçlıklı yolu İBB damgalı, yol çizgili, asfaltlı arabalı, minübüslü otobüs duraklı bir şehiriçi sınırına dahil olmuşken, çocukluğumun ağaçlıklı yolu hep yoldu da toprakla asfalt arası delik deşik köy yoluydu işte. Ama yolun iki yanındaki ağaçlar hep ağaçtı, oradalardı, yeşil, uzun, güzel.
Yolun bir tarafında büyük geniş çayırlar, tarlalar uzanırdı. Ağırlıklı yaşıtım oğlanlardan oluşan komşu arkadaşlarım sürekli top çevirip futbol oynama derdinde olunca ben de buradaki en büyük kız çocuğu olarak ara ara takıma katılır, kalecilik olsun, kafa golcülüğü olsun maçlara bazen renk bazen su katardım. Su katmak bir taktikti. Ben, kız kardeşim ve küçüğüm diğer kızlar köylü çocuklara karşı oynadığımız futbol maçlarında bizimkilerin takım stratejisiydik. Hadi kızlar, ileri! Atak zamanı çocukları yakın markaja alıp hep birlikte hızlı hızlı onlara doğru koşardık. Çocuklar ne olduğunu şaşırır, iki omuzlarını büzüp kaldırır, rahatsız olup tam ne yapacaklarını bilemez, iki kelimeyi tam biraraya getiremez, ama atları sakinleştirmeye çalıştıran seyisler gibi bürrrt, şşşttt, hoop, cıkcık, host gibi sesler çıkarıp gerisin geri mesafelenirlerdi. Maçları kim kazanırdı bilmiyorum. Sanki berabere biterdi. Benim için maçın sonucu değil, o bürrtt, şşştler golden öteydi.
Şimdi o bürrrt tarlaları satılık ev, kiralık arsa. İki aşağısı emlakçı, kupon arazici. Köpekler tatlı ama. Nasıl kocaman, oyuncu, yolda eşlikçi. Bir tanesi önümüze yatıp yatıp gitmeyelim, yürümeyelim, oynayalım da sevelim diye ne numaralar çevirdi. Başka bir tanesi önce Bey’in arka patisi, pardon, ayağından nazikçe bayramlaşıp ardından ıslak kafası çamurlu burnuyla benim de elimi öpmek istedi. Soğuktan akan burunlarımızı çeke çeke, yürüdükçe terleyip nemlenen alnımız ve kulaklarımızdaki kapüşon ve bereleri gerisin geri ite ite ıslak postlu mutlu mu mutlu kocabaşla -kendi de başı da kocamandı- tintintin evin kapısına kadar geldik. Pati atanlarınız, burun sürtenleriniz çok olsun keratalar. Size de iyi bayramlar.
Şimdi Mart gibi Mayıs’ta odun ateşindeki çıtırtılar çıtçıt sönerken satırlarımı noktalıyor, yazmak da bir bayram değil mi düşünüyorum.

Yazmak en güzel bayramlardan, belki de deliye her gün bayram olanından. :))
BeğenBeğen
@Ekmekcikiz Şükür kavuşturana diyelim o zaman 🙂
BeğenBeğen