Korku: Reddedilmek.
Arzu: Kabul edilmek.
Bugünün meditasyonu bu. Sisli puslu havada, Boğaz kıyısında, martılar eşliğindeki bir yürüyüşün sonu.
Böyle havaları çok sevip özlediğimden değil. Gökle denizin kavuşumuna şahitlikten, her zaman oyumu havaya suya vermekten, giden gemileri, uçan kuşları sıkılmadan sevmekten.
Belki hep aynı şeyi seviyoruzdur. Ben havayı suyu. Yine de canım çekiyordur ateşi, kumu.
At üstünde Arap çöllerinden dört nala kaçıp Anadolu’ya göç eden büyüklerimi görüyorum. Sürüyor da sürüyorlar. İnsanların bedeniyle atlarınki birleşiyor. Dıgıdı dıgıdı koşan atadamlar. Yaralı şifacı Chiron doğu ufkunda yükseliyor. Kendi yarasını iyileştiremeyip başkalarını iyileştirerek dolaylı şifalananları hatırlatıyor. O sırada kulağımda gonglar, çanaklar çalıyor ding dong, kağıtlar kumlar hışırdıyor fış hış. Dikişlerim cız ediyor. Cız, dokunma. Duy, yaraya kanma. Yaralar geçmiyor, hayat devam ediyor. Sürüyoruz atımızı hava ateş su altındaki kumlu çöllerden dıgıdı dıgıdı. Hepimiz atız, hepimiz adamız yaralı yaralı.
The Wisdom of Trauma – Trauma Talk Series’de, MetaSound Journey rehberi Laura Inserra diyor ki;
Bu yolculuk -yürüyüş- sırasında size neler ulaştıysa -görüntüler, duygular, bedendeki hisler, insanlar, fikirler, mekanlar- hayatınızdaki sağlıklı yere adım için başlangıç noktanız orası olacak. Yeter ki hayatın size bunu göstermesine ve özünüzün size rehberlik etmesine izin verin.
Arzun kabul edilmekken kendine teslim olmayı kabul ediyor musun?
Korkun (diğeri tarafından) reddedilmekken kendinden korkup kendini reddediyor musun?
Yeni şeyleri mi sevmek yoksa sevdiğini yeniden mi sevmek?
Yeni bir beni mi beni yeniden mi?
Hiç seçmeyip hep sevsek?
Kabul edenler bir, reddedenler bir.
Egalite.
Terazi döneminde hep bir berabere.


