Belki de Henry David Thoreau bu yüzden yürüyordu. Hayatı devam ettirmek, onu yürütmek için.
Oturduğum yerde yürüyen tek şey yanımdaki bitki çayının yükselen sıcak dumanı. Havaya doğru yürüyor. Dikey bir çaba.
Coffee’nin derin nefesli horultuları var sonra. Dudaklarından ileri doğru, yere yatay düzlemde yürüyorlar. Biz onları görmüyoruz, ama yürümediklerini ispat edebilir miyiz? Ses yürüyünce ayaklarla mı kulaklarla mı takip etmek gerekiyor? Yürüyen kulaklar fikri güzel geliyor, pıt pıt zıp zıp yumuşak yumuşak.
Ellerim klavyenin üstünde, harfler birbiri ardına beyaz sayfada yürüyor, beş altı yedi sekiz. Beyaz bütünlüğün üstündeki parçik pinçik siyahlar lekeler harfler cümleler paragraflar aralardaki boşluklarla mükemmel bir simetri yaratıyorlar mı bilmeden gelişine yazıyorum, pardon, ellerimi yürütüyorum klavyenin üstünde, durmayın durmayın yürüyün yazın, yaza yaza yaz gelsin için.
Müzik yürüyor hoparlörlerden dışarı. İçli dışlı bir mesai bu. İçine içine çekerken dışına dışına veriyor. İşte Coffee rüya dolu horultularını gözlerini açıp hadi hadi söylenmelere çevirdi bile. Yataydan dikeye geçelim, kalkıp yürüyelim diyor. Diyor da ben oturduğum yerden yürümenin hayalini kurmayı istiyorum, yürümeyi yazmak, yazmayı yürütmek, kendimi değil zihnimi yürütmek, yürü kızım yürü yürü. Köpekli ev dili bu. Tasmalı kayışlı uygun adım ve YÖ – RÜ! Ü değil Ö.
Hızlı hızlı ellerimi yürütüyor, hızlı hızlı yazıyorum Temel misali ki siz de hızlı hızlı gözlerinizi yürütün, hızlı hızlı okuyun, nefes nefese kalalım oturduğumuz yerin tembelliği, ataleti, yürümeyen yürümüşlüğünde. Bak işte gördünüz mü, nefesimiz yürüyor şimdi, nefes al ki üç dört, ver ki üç dört. Nefesi yürütüyoruz, kim demiş oturduğumuz yerde oturuyoruz? Yok öyle şey, koşuyoruz biz, yürümeyi koşturuyoruz, bir şeyi hep başka bir şey yapıyoruz, yürümenin felsefesi bu. Kitabını okumuyorum, yazısını yazıyorum, hayır değil, ellerimi yürütüyor, sizi de peşimde sürüklüyorum. Yürüyün ey gözler, satırlardan aşağı şimdi ki üç dört.
Akşam olmuş bahçedeki horozun sesi yürüyor bana bana, ben ona yürümüyorum ama ama. Sevmiyorum böyle kafiyeli manili vurup çakmalı halleri ama duramıyorum bir türlü, ellerim özerk, dillerim zihin, koşuyor çekiyor durmadan yürütüyorum bakalım nereye varacağız demeden safi yürümek olsun diye. Nefesimi tutmuyorum, tutmayın, nefes lazım, hava toprak ateş su, nefes alsın, alayım, alalım diye bir çaba bu. Coffee neredeyse uluyor, ama kalkıp yürümüyor, akıllı şey, derdi beni kaldırıp yürütmek. Halbuki anlamıyor, ben zaten yürüyorum, ellerim burada duramıyorum, zihnim nerede tutamıyorum, zembereğimden koptum yokuş aşağı yuvarlanıyorum. Bedeni yürütmek buysa Henry David amcaya dualar ediyor, yuvarlanıyor yuvarlanıyor yuvarlanıyorum. Ah bu tekrarlar, hız kesmeden nefes keser gibi nasıl da peşpeşe peşpeşe yetti be dedirtiyorum, ama yetmez yeter yürüyelim arkadaşlar, Coffee’yi ikna ediyorum, yürüyen kuyruğunu yüzümde hissediyorum.
Yürürken yüzmek, yüzerek yürümek istiyorum, kapalı kapıları açıp enginliğe kavuşmak.
kapılarını aç bana
tanışalım sonunda
aksın yolunu bulsun
derinler de sığ olsun
kapatma kendini bana
inan sen de mutlu olursun
huzuru ararken beraber
sen de akar yolunu bulursun
gel denizde beraber yüzelim
ıslansın her yerimiz
en dipte bile nefes alalım
temizlensin zihnimiz
gel bu denizde beraber yüzelim
dalgalansın saçlarımız
deniz kızları gibi büyülü
çıksın çığlıklarımız
gel
. Venüs bugün Balık’a girdi. Müzikle, edebiyatla, filmle, sanatla yüzelim, yükselelim.

Ay yazıyı hızlı hızlı okumak ne kelime koştum resmen👍😁 anlaşıldı biran önce yaz gelsin.😉
BeğenLiked by 1 kişi
😄 Yüzüm böyle..
BeğenLiked by 1 kişi
@Alev abla Haha, ritmi tutturduysak tamamdır. İkinci cemre de suya düştü.🤗
BeğenLiked by 1 kişi
@mutlu Nefis.😊
BeğenLiked by 1 kişi
Üçüncü cemre yolda.😉
BeğenLiked by 1 kişi