O Salı

Hala nasıl yaptım bilmiyorum. Ara ara içimden, belki tam da öyle yapmamışımdır, ellerimi ağzına sokmamışımdır, parmaklarımla dişlerini açmamışımdır, diye geçiriyorum. Çünkü yapmamış olmam yapmış olmamdan daha gerçek geliyor. Yapmış olmamsa korkunç.

Sonra ellerime bakıyorum, her iki elimde anca kapanan yaralara, şişleri inen morluklara, artık kıvrılabilen parmaklarıma, kabuk bağlayan boğumlara, ayak bileklerime, dirseklerime, sarıdan siyaha çeşitli renklere bürünen dizlerime.

Savaş yaralarıma her zaman aşık oldum. Acıya bu kadar dayanıksız olup başkasının çektiği acıyı sonlandırmak için nasıl böyle acımasız kesildiğim meçhul. O hassasiyetin üstüne taşıdığım fiziksel izler görünmeyen duygusal tarafın izdüşümleri sanki. Yaralarıma aşkım belki de ondan.

Sağlığı, keyfi ve mizacı yerinde oğlum aslında artık bayağı ‘senyör’ bir kişilik. Malum karantina sürecinde kime yaşlı denir kime denmez tanımlarından geçtik. Benim ona ‘senyör’ demem bu sebepten. ‘Senior dog’ eşittir ihtiyar köpek. Ama barınak lordu için ‘senyör’ ifadesini istediğimiz yere çekebiliyoruz. Bu haliyle halen bir arzu nesnesi olması ya da tüm yumuşaklığına rağmen nakavt edilmek istenmesiyle gurur mu duymalı yoksa talihsiz kurbanım diye boynuna mı atlamalı bilemiyorum. Çünkü onun sadece kendi gibi yürüyüp durmasından başka yaptığı bir şey yok. Mistik alemde ‘olmak’ üzerinde duruluyor ya. Coffee sadece ‘olarak’ çekiyor bazen şimşekleri.

Mahallemizde üst ve alt sokağımızdaki çoğu köpeği sesinden, havlamasından, cüssesinden, sahibiyle ve diğer köpekler, hatta kedilerle ilişkisinden tanıyorum. Karantina sürecinde sokağımızın aşağısındaki iki bloklu apartmanlardan aşağıdakine siyah, büyük cüsseli, kalın sesli bir köpek geliyor. Bağlı şekilde, bahçede barınıyor. Sürekli havlayan bir köpek değil. Biz oraya yaklaşınca farkedip tetikleniyor. Yoksa sokakta ne minnak ama ne cazgır huysuz köpekler var. İnletiyorlar ortalığı.

Köpeğin olduğu bahçe katı demir parmaklıklar ve çalılarla çevrili. Onu tam göremiyorum, ama her geçtiğimizde havlamasına müdahale eden bir adam ve bir kadın olunca ya bir çiftin ya da bir ailenin köpeği olduğunu anlıyorum. Arada bizim apartmanımızda bakılan Fındık da o apartmana girip çıkıyor. Ne endişem ne korkum var. Zaten durduk yerde köpek sahibi biri olarak köpeklerden niye korkayım? Tipini görseydim daha bir temkinli olur muydum, tartıyorum. Olabilir.

O Salı, Coffee’yle akşam yürüyüşümüzü yapmak için sokağa çıkıyoruz. Bahçemizde pire olduğunu düşünüyorum. Pire tasması olmasına rağmen Coffee arada kaşınıyor, üstünde bir iki yürüyen yakalıyorum. Kendi üstümde de. Uzatmadan evi ilaçlatacağım. Derdim büyük. O yüzden bu ara Coffee’yi mümkün olduğunca bahçe dışında yürütüyorum. Sokağımızdan aşağı salınıyoruz. Önümüz dik bir yokuş. Coffee biraz yorgun, ayaklarını tırıs tırıs sürtüyor. Şöyle bir iner, geri dönüp çıkarız diye geçiriyorum. Rüzgar tatlıca esiyor, karşı duvardaki yaz çiçeklerinin kokusu burnuma geliyor.

Yokuşun üstündeki iki bloklu apartmanlardan yukarıdakinde, demir bahçe kapısının ardında bir köpek farkediyorum. Siyah, büyük. Bir rottweiler. O apartmandaki köpekleri tanıyorum, bu oradan değil. Bize bakıyor. Birbirimizi farkediyoruz. Daha doğrusu o Coffee’yi. Kulakları ve vücudu dikiliyor, gergin bir beden dili konuşuyor, havlıyor. Sesi kalın. Tanıyorum. Anlıyorum. O aşağıdaki köpek bu. Bahçede serbest. Olması gerektiği yerde değil. Diğer bloğun bahçesinde.

Olması gerektiği yerde olmadığını tekrar aklımdan geçiriyorum. İçimden bir şeyler akıp gidiyor, çarpıntılanıyorum. Bu köpek oradan çıkar mı? O gergin vücut dili korktuğum şeye sebep verir mi? Biz eve başka bir yerden dönebilir miyiz?

Başka dönüş yolu yok. Yokuşu ineceğiz ve yeniden gerisin geri çıkacağız. Aşağı yürümeye devam ediyoruz.

İhtiyar oğlum çabuk yorulup dönmek istiyor. Siyah köpeğin bahçesinin olduğu apartman bloğundan geri, yokuş yukarı dönüyoruz. Döner dönmez rottweilerı yokuşun başında, sokağın ortasında görüyorum. İki kulağı dik, vücudu dik, kuyruğu dik, omuzları ve kalçası sağ sol uygun adım seri bir şekilde bize doğru geliyor. Sonrası çok hızlı gelişiyor. Sanki o bakışlarla kilitlenme anında bir şey ateş alıyor ve köpek bize doğru koşmaya başlıyor. Topukluyor. Saniyeler içinde aklıma gelebilen tek şey Coffee’yle kafa kafaya gelmesinler diye poposunu çevirmeye yeltenmem. Belki vücudumu ona siper ediyorum, belki arkamızı dönüyorum. Buraları hızlı ve karışık, tam hatırlamıyorum.

Hiçbir şey fayda etmiyor. Köpek hız kesmeden Coffee’ye boynundan dalıyor. Yerdeyiz. Belki kayışından çekiyorum belki Coffee kendi sıyrılıyor, ama ikinci darbe daha kesin ve net geliyor. Köpeğin güçlü çenesi anında Coffee’nin tüm kafasını ağzına alıyor.

Canlandıralım. Avcunuzu açın, yüzünüze doğru yaklaştırın. Alnınızı, burnunuzu, ağzınızı o avcunuzla kaplayın. İşte o avcunuzla kapladığınız başınızın ön yüzü Coffee’nin tepeden burnuna tüm kafası, avcunuz da siyah köpeğin ağzı. Siyah köpeğin ağzı o kadar büyük, Coffee’nin başı o kadar küçük.

Coffee cikliyor. Yere çivilenmiş kıpırdamıyor.

Sonrasında düşünce yok, bekleme yok.

Anında ellerimle iki yandan köpeğin ağzına dalıyorum. Tek amacım iki yanından tutup çenesini açmak. Göğsüme doğru onu çekiyorum. Yerde boğuşmaya başlıyoruz. En altta Coffee. Üstünde köpek. En tepede ben. Bir nevi ayı güreşi sahneliyoruz. Coffee’nin kayışı altımda kalıyor, o kaçamıyor, ben onu kurtaramıyorum.

Yerlerde, dizlerimin üstünde, köpeklerle alt alta üst üste debelenme halindeyken avazım çıktığı kadar bağırıyorum.

bu köpeğin sahibi nerede

bu köpeğin sahibi nerede

bu köpeğin sahibi nerede

bu köpeğin sahibi nerede

Bir çeşit nöbete giriyorum. Kaç kere bu repliği tekrarladığımın hesabını tutamıyorum.

bu köpeğin sahibi nerede

bu köpeğin sahibi nerede

Coffee bir şekilde altımdan kurtulup kaçıyor. Ama uzaklaşmıyor. Şaşkın. Birkaç adım ötemde, kafası sırılsıklam nefes nefese bana bakıyor. Ben yerde, dizlerimin üstünde siyah postlu bir ayı timsalini zapt etmeye çalışıyorum. Coffee kaç ya da koş diyor muyum? Demiş olmalıyım. Düşünce yok. Safi hareket. Coffee yavaş yavaş yokuş yukarı tırmanmaya başlıyor. Biraz rahatlıyorum. Ama köpek hala kucağımda. Artık tutmakta zorlanıyorum ve daha fazla hakim olamıyorum. Ellerimden kurtulup gidiyor, bağırmayı bırakmıyorum.

bu köpeğin sahibi nerede

nerede

nerede

nerede

Yokuşun tepesinden bir araba geliyor. Şöför durumu anlıyor. Yavaşça Coffee’yle köpek arasına doğru çaprazlama aracını kırıyor. Coffee arabayla kaldırım arasına yukarı doğru hapsedilince köpekle arası kesiliyor. Sonunda yukarı topukluyor. Araba köpeğe doğru bir daha, yumuşakça zigzag yapıp yolunu tekrar kesiyor. Apartmanlardan kadınlar çıkmış bakıyor. Hepsi bahçe kapılarının gerisindeler. Dışarı çıkmıyorlar. Onları anlıyorum. Ben de korkuyorum.

Köpek artık Coffee’yi takip etmiyor. Mıntıkasının sonuna ulaşmış, önünü kesen arabanın önünde kalıyor. Yukarı koşarak Coffee’yi yakalıyorum. Deli gibi ağlıyorum. Utanmadan, anırarak ağlıyorum. Arkama bakıyorum. Kadınlar bana bakıyor. Telefonumu düşürdüğümü farkediyorum. Geri dönemem. Tek amacım Coffee’yi bir an evvel eve sokmak. Aklımdan hızlı hızlı düşünceler akıyor. Kapıcımızı bulmalıyım, yardım istemeliyim, ona seslenmeliyim.

Apartmana yaklaşırken kapıcımızın adını haykırıyorum. Dışarıda bahçeyi suluyordu, biliyorum. Beni duyuyor, cevap veriyor.

yardım et, yetiş, yardım et!

Koşuyor. Coffee’ye saldırdı diyorum hıçkıra hıçkıra. Siyah köpek olduğunu anlıyor. Telefonumu aşağılarda düşürdüğümü yarım yamalak söylüyorum, bakmaya gidiyor.

Coffee ve ben vücudumuzdaki tüm hava ve su elementlerini kullanarak eve giriyoruz. Ağlayarak, uluyarak, nefessiz kalarak. Tüm sinirlerim boşalıyor. Kendimi tutamıyorum. Böğürüyorum. Ellerimde kesikler, parmaklarımın arasında simsiyah kıllar tüyler. Coffee’ye bakıyorum. Salonun ortasında oturmuş nefes nefese, salyalardan sırılsıklam olmuş kafasıyla bana bakıyor. Dili dışarıda. Şaşkın. Bitkin. Bir şeyi var mı, yok mu, anlamıyorum. Kendime çekip sarılıyorum, ağlıyorum. Hep ağlıyorum. O benim ağlamamla ne hissediyor bilmiyorum.

Uyuşmuş beynim yine de çalışıyor. Yardıma ihtiyacım var, telefonum yok. Bey’i nasıl arayacağım? Whatsapp bilgisayarımda desktop modunda hala açık. Deniyorum. Bey’e mesajlar atıyorum. Çalışıyor, mesajlarım iletiliyor, Bey çevrimiçi. Ama kendisinden cevap yok. Dikkatini çekemiyorum. Üst üste enter’a basıyorum.

alo

alo

alo

alo

N’oldu, diyor sonunda.

Yazdıklarımı oku, diyorum.

Çabuk eve gel.

Kapıcımız geliyor, telefonumu bulmuş. Abla iyi misin, diyor. Bilmiyorum. Coffee iyi mi, diye soruyor. Coffee’yi çağırıyorum. Kaşının üstünde minik bir yarık, hafif kanıyor. Bir parça tüyü kopmuş, bembeyaz derisi görünüyor. Kopan tüy parçası saçlarımın içinden çıkıyor. Tüylerimiz saçlarımız kıllarımız hepsi birbirine karışıyor.

Bey geliyor, kontrollerimizi yapıyor, pansumana başlıyor. Fiziksel olarak sıyrıklar, çizikler, hafif kanlanmalar dışında ciddi bir şeyimiz yok. Duygusal boyutu beni yutuyor, ağlamam durmuyor. Yağmur yağdırır gibi ağlıyorum. Ben ne yaptım? Nasıl yaptım? Ya bir şey yapamasaydım? Ya Coffee’ye bir şey olsaydı? Ya bana bir şey olsaydı? Ya bana saldırsaydı?

Siyah köpek bana saldırmıyor, karşı koymuyor, benimle uğraşmıyor. Derdi ben değilim, Coffee. O da belli ki kendi bölgesinde onu domine etmek istiyor, Coffee kurtulup kaçınca peşine takılmıyor. Benimle hiç ilgilenmiyor. Yoksa ağzına soktuğum parmaklarım, ellerim bugün nasıl halde olurdu düşünmek istemiyorum. Düşünmeden yapamıyorum.

Kapıcımıza hayvanın aşısını sorduruyor, sahibine ulaşmasını istiyoruz. O apartmana da arada yardıma gittiklerini biliyoruz. Köpeğin sahibi bir müddet geçtikten sonra Bey’i arıyor. Özür diliyor. Çok üzgün. Yardımcı olmak istiyor. Bey’le karşılıklı sakin ve sağ duyulu konuşuyorlar. Siyah köpeğin de Coffee gibi ondört yaşında yaşlı bir köpek olduğunu, insanlara saldırmadığını anlatıyor. Evet, aşısı var. Karne bize gönderiliyor. Fabrikada duran köpeği çocukları bu dönem eve istiyorlar. Bahçede duran köpek o Salı ipini koparıp kaçıyor. Sonrası malum. Sahibi köpeğin ertesi gün fabrikaya geri dönmesine karar veriyor.

O Salı’dan sonra siyah köpeğin kalın, pes havlamasını bir daha sokakta duymuyorum. Oysa iki görüntü aklımdan gitmiyor. Coffee’yle aşağı inerken bahçe kapısının ardında onu görmemiz ve yokuşun dibinden yukarı döndüğümüzde onun yukarıdan bizi hedef almış dimdik inişi.

Tam da hayvan cinayetleri, hayvana şiddet ve onlara insan eliyle yapılan saldırıların hassasiyetiyle sarsıldığımız bu dönemde bu talihsiz olay hem korkutuyor hem de üzüyor. O köpeğe de üzülüyorum. Ondört yaşına kadar fabrikada bakılan güçlü ve sert mizaçlı bir köpeğin ev ortamına alınması kendisi için de sahipleri için de risk. Aşırı teritoryel olabilir. Öte yandan böyle bir köpeğin bahçede bağlanıp bir ipin ucunda bırakılması, buna güvenilmesi de akıl karı değil. Evet, biz saldırıya maruz kaldık, ama artık bu hayvan da vukuatlı. Bu yaşa kadar vukuatsız gelmişken yazık değil mi? Ya çenesini kilitleseydi? Ya ölümcül bir şeye sebep olsaydı?

Köpekleri cinslerine göre katil vs diye etiketlemeye karşıyım, ama bazı ırkların diğerlerine göre daha baskın mizaçlı, daha sert oldukları, köpekler ve insanlarla sosyalleştirilmedikleri sürece daha da asosyal hale geldikleri, saldırgan olabildiklerini biliyorum. Üstelik bazı köpek sahipleri sırf bu amaçla, dövüştürmek, yarıştırmak, sertleştirmek üzere bu tip ırklara meyil ederken. Allahtan bizim vakamızdaki durum bu değil.

Sonuçta komşu köpeği sokaktan fabrikaya geri gidiyor, ama ben sokağın aşağısına henüz yürümeye cesaret edemiyorum. Coffee’yi arabayla aşağıdaki parka götürüyor ya da yukarı sokağa yürütüyorum. Bir hafta geçip de yaşadığımız soğukkanlılıkla, hatta ara ara gülerek anlatabilme noktasına gelsem de (Bey beni eski aslan terbiyecisi olarak niteliyor) aşağıdaki Japon Parkı’na giderken gördüğüm bir dogo argentinoyla geriliyorum. Köpek ırklarına karşı özellikle bir tedirginliğim yokken şimdi her şeyden irkilir hale geliyorum. Tüm parkı arkama baka baka dolaşıyor, olur da hayvan koşar Coffee’ye dalarsa arabaya nereden en hızlı ulaşırım, bagaja mı koyarım, arka kapıdan mı içeri atarım, bunları kurguluyorum.

Ve tabii geçen hafta gösterdiğim performansı bir daha ve tekrar gösteremeyeceğimin çaresizliğini içimde hissediyorum. O bitkinliği, o güçsüzlüğü. Bir hafta içinde deli tepmiş cesaretinden çıkıp gerçeklerin ayırdına vararak kuyruğu kıstırma noktasına varış. Acıklı. O bize saldırmadan ben ona saldırsam diye düşünüyorum. O bana koşarken ben de ona koşarak dalsam, deliler gibi bağırsam, o köpekten daha çok havlasam, dişlerimi göstersem, ısırsam? Sokaktaki köpek çetelerine karşı bu taktiği uygulayıp sonuç aldığım oldu. Kimseyi ısırmadım tabii, benimki kuru gürültü.

İşte sonra insan herhalde böyle böyle deliriyor.

Havadaki ateş elementi yoğunluğuyla her şeyi hem dramatik yaşamaya hem de abartmaya müsait oluyoruz. Bir yandan da işte o cesaretin nereden çıkıp geldiğini anlamaz halimize apışıp kalmaya. Çünkü hava elementi yok. Mantık yok. Sırf hareket, sırf cesaret, hatta safi cüret. Şu anki durum bu. Dünyayı sarsan şiddetli patlamalar, aktive olan volkanlar, birbirini vurma noktasına getiren politik naralar…

Artık sessizliğimize çekilip biraz sindirelim, susalım, uyuyalım. Rüyamızda en sevdiğimiz canları, bir tanecik dostlarımızı görelim, onları okşayalım, saralım, koklayalım.

O Salı’dan bu Salı’ya artık başka bir insanım. Coffee de hala birtanecik canım. Hala nasıl yaptım bilmiyorum, ama iyi ki yaptım. Savaş yaralarım Coffee’den olsun, gururla taşırım.

…..

Bu yazıyı dün gece yazdım. Üstüne yatıp uyumak, dingin kafayla sabah tekrar okumak istedim. Umarım sizleri travmatize etmemişimdir. Bazen gerçek, kavramın gerisinde kalıyor. Herkesin kendi zihninde, hayalinde canlandırması olayın kendinden daha büyük hale geliyor.

O kadar tuttum, şimdi de susamıyorum.

Noktayı en sevdiğim dille koyuyorum.

CofSokakta

CofKabuklar
savaş yaralarımız, kabuk kardeşliğimiz

25 Replies to “O Salı”

  1. Seni arayabilir miyim?
    Tanışmadığımızı biliyorum ama.. Konuşabileceksen, ben yaşadım, dinlerim
    .. Bemim köpeğim 14 yıllık can dostum böyle öldü.. Siyah bir doberman rottweiler karışımı saldırdı ona. Aynen yaşadıklarını yaşadım. Aynen defalarca başka köpekleri kedileri koyunları parçalamış bir köpekti.. Ellerimle ağzını açtım, ellerim parçalandı ama ben kurtaramadım Neslihan…. O nedenle çok geçmiş olsun, sen kurtardın köpeğini…. Önemli olan bu.
    Konuşmak istersen biliyorsun işte…. İstemezsen de çok iyi anlıyorum, benim senelerimi aldı çünkü konuşabilmek.
    Geçmiş olsun.

    Beğen

  2. Canım Neslihan, sadece sana sarılmak istedim şu an, nasıl travmatik bir şey yaşadığını okurken bile hissettim, senin ne halde olduğunsa…. Ne diyeyim, Coffee iyi ya, gerisini unutalım. Kuzenim Kıbrıs’ta çalışmaya giderken köpeğini de götürmek istedi. THY bagaja koymuş, alanda ölüsünü verdiler çocuğun eline, o cinsler çok korkak olurmuş, korkudan kalbi durmuş kıyamam. Kuzen hala o nedenle depresif, köpek=evlat. Başka açıklaması yok.

    Beğen

  3. Sevgili Neslihan,
    Bir önceki yazıdan beri olayın açılımını endişeyle bekliyordum. Neyse ki şimdi iyisiniz, olayın iki yara izi kardeşliğiyle atlatılmış olmasına çok şükür. Olayda, yavrusu tehlikede kalınca “bin kaplan gücü”yle harekete geçen annenin hikayesini yaşamışsınız, geçmiş gitmiş olsun.
    Ayrıca belirtmeliyim ki, diğer köpek için gösterdiğiniz anlayış ve empati gerçekten takdir edilesi. Coffee’ye sizinle birlikte ve keyifle hoplamalı zıplamalı günler dilerim.

    Beğen

  4. içim parça parça sonu iyi bitmiş olsa bile, ne büyük bir “kaza”. çok geçmişler olsun çok. şükürler olsun coffee ye de sana da ölümcül bir yara olmamış. ikinizi de şefkatle kucaklıyor, sarılıyorum.

    Beğen

  5. Büyük geçmiş olsun. Çok üzüldüm. Tüm kalbimle hissettim seni. Hemen kabuklarınız kurusun, düşsün. Bir daha hiç böyle bir şey yaşanmasın.

    Beğen

  6. Soluksuz okuduğumu söylemeliyim. Duyguyu iyi bilirim, gözyaşı dökmüşlüğüm vardır, ama sizin kadar karşıya geçirmeyi başarabilir miyim, bu şüpheli. Geçmiş olsun; geçip giden bir iz bırakıyor elbette ama o acı da olsa geride kalıyor. Bu yazıdan bana geçen duyguysa muhteşem: sevgiye dair kazanımlı bir tat bırakıyor. Ne diyeyim bir okur olarak bilmiyorum. Kaleminize, yüreğinize ve sevginize sağlık!. .

    Beğen

  7. @cerenmus Ceren çok üzgünüm. Senin hikayenle dağıldım dün. Yıllar geçse de dinmeyecek acılar. Sabırlar diliyorum. Meleklerle, huzurla uyuyordur can dostun umarım.
    Coffee’yle ilgili en büyük korkularımdan biri bu. Biz de böylesi bir talihsizliği ikinci kere yaşıyoruz, ama önceki daha küçük, şımarık, yine de çenesi güçlü bir bulldog boxer kırmasıydı. İkisinde de ben müdahale edip kurtardım, ama her zaman şanslı olmayabilir insan. Bunun travması başka oldu. Şimdi iyiyiz, yoksa aklımı toplayıp yazamazdım. Teklifin için çok teşekkür ederim, araşmış konuşmuş kadar yeri oldu içimde. Mutlu ve sağlıklı günlerde tanışırız umarım. Sevgiler..

    Beğen

  8. @Leylak Dalı ah o canlar evlatlar canikolar, içim parçalanıyor böyle hikayeleri duyunca. Unutulması mümkün mü? Nasıl atlatılır nasıl? Sarıp sarmalamanızı aldım, kalbime koydum. Çok teşekkür ederim, ederiz.

    Beğen

  9. @ekmekcikiz çok teşekkür ederiz. Ben o köpeği özellikle suçlayamam. Onun yeri o ev, o bahçe değil. 14 yaşına dek fabrikada yaşamış bir köpeğin sertleşip alanını korumaması mümkün değil. Sahiplerinin tavrıyla içim yatışıyor, yoksa insanın canı yanınca empati de güç. Köpek sahipliğinde köpeğin mizacının yanında sahibinin ona eğilmesi, aldığı sorumluluk ve bunu çevreye yansıtması birçok şeyin temeli. İnsan hem o canın hem de kendi sınırlarını iyi bilip tartmalı. Çok hayvansever var, ama sorumluluğunu gerçek anlamda alanlar (kendileri ve diğerleri için), bilenler, bunun ayırdında olanlar tartışmalı.

    Beğen

  10. @buraneros b ah ne güzel demişsiniz, çok teşekkürler. Evet, kazanan hep sevgi olsun, tüm acılara travmalara, görünen görünmeyen yara ve izlere rağmen. Sevmeyi sevelim.

    Beğen

  11. Yazdıklarınızı okurken karşımda Kısmet sevimli içten haliyle bana bakıyor.
    Çok çok geçmiş olsun ikinize. Okuduğumu bitirdiğimde sevgi tam da böyle bi şey dedim.
    İyi ki varsınız.
    İyi ki varlar.

    Beğen

  12. Neslihancım okudum kalbim gümbürdeyerek sanki ben yaşıyormuşcasına okudum burnumun direğini hissettim gözlerim doldu yaşla ..yazılarınla paylaşımlarınla Coffee sayende hepimizin gönlünü ekran ardından fethetmiş cok güzel bir varlık ; sen onun o senin kahramanı olarak yola devam edeceksiniz yine sağlık ve güvenle 🙏🏽 Ellerin geldi aklıma , seninkiler gibi incelik ve zerafet dolu o narin eller meğer ne güçlüymüş dedim bu narin zarif kalp ne güçlü ne büyük bir kaynak var sevgiden içinde ki sana böyle zor bi anda savaşma gücü vermiş💙 sen bir süre kendini nasıl iyi hissediyorsan öyle hareket et ancak belki biraz seni gülümsetmek bana da iyi gelir ; senin yanında hercanlı çok şanslı umarım gerekmesin ama gerektiğinde wonder woman a dönüşebilen bir arkadaşım olduğunu biliyorum artık 👑:) zamanla tekrar ayışığında bile keyifle yürüdüğünüz günler gelicek 🙏🏽
    Neslihancım okudum kalbim gümbürdeyerek sanki ben yaşıyormuşcasına okudum burnumun direğini hissettim gözlerim doldu yaşla ..yazılarınla paylaşımlarınla Coffee sayende hepimizin gönlünü ekran ardından fethetmiş cok güzel bir varlık ; sen onun o senin kahramanı olarak yola devam edeceksiniz yine sağlık ve güvenle 🙏🏽 Ellerin geldi aklıma , seninkiler gibi incelik ve zerafet dolu o narin eller meğer ne güçlüymüş dedim bu narin zarif kalp ne güçlü ne büyük bir kaynak var sevgiden içinde ki sana böyle zor bi anda savaşma gücü vermiş💙 sen bir süre kendini nasıl iyi hissediyorsan öyle hareket et ancak belki biraz seni gülümsetmek bana da iyi gelir ; senin yanında hercanlı çok şanslı umarım gerekmesin ama gerektiğinde wonder woman a dönüşebilen bir arkadaşım olduğunu biliyorum artık 👑:)
    Coffee 🐾ve yaralı kalbine acil şifalar diliyorum 🌀💐 ayışığı yürüyüşleriniz zamanla geri gelecek keyif ve sevgiyle güvenle kalın 💗💗💗💗

    Beğen

  13. Geri bildirim: Devam – MINDMILLS
  14. Tatsız olayı okurken gerildiğimi hissettim. Neler yaşadığınızı böyle olaylarla daha önce karşılaşmış biri olarak çok iyi anlıyorum. İnsan köpeğini değil çocuğunu korumak için hiç düşünmeden kendisini öne atıyor. Köpekle çocuk bir olur mu diyenlere cevabım, oluyor hem de öyle bir oluyor ki bilemezsiniz. Büyük geçmiş olsun, olabilecek en az hasarla olayı atlattığınıza çok sevindim.

    Beğen

  15. @Gürcan Şen Ph.D Çok teşekkürler, sağolun. Coffee bizim için evlat, o kadar net. Yaşı da ilerledi artık. İyice sakınır, üstüne titrer olduk. Geri dönüp yazdıklarımı şimdi okuyunca ben de gerildim, üstünden daha uzun süre geçmiş gibi geliyor. Zaman…

    Liked by 1 kişi

  16. Geri bildirim: Güven – MINDMILLS
  17. Geri bildirim: Sürer – MINDMILLS
  18. Geri bildirim: Sevgi – MINDMILLS

Yorum bırakın