Hakuna Matata – Zanzibar II

Burda en çok duyduğumuz ifadelerden biri bu.

Hakuna matata.

Her şey yolunda. Sorun yok. Tamamdır. Canın sağolsun.

Hepsi için kullanılabilir.

Yolda yürürken biri yanaşıp size bir dalış turu, baharat turu veya tekneyle günbatım turu vs satmak isteyebilir. Siz de sağol almayayım ya da herşeyim ayarlı, bir dahakine gibi cevaplar verebilirsiniz. Bu seçeneklerin hepsine hakuna matata cevabı gülümseyerek geliyor misal.

Canın sağolsun dostum, herşey yolunda, dert değil.

İnsanlar turistlere karşı güleryüzlü. Çoluk çocuk genç yaşlı herkes bir ‘jambo’ diye seslenip merhaba naber diyor adama. Sonra yerine göre yukarıda saydığım gerisi gelen diyaloglar olabiliyor. İyi bir ilişkiyle karşı tarafı kırmadan, muhabbeti de devam ettirerek ilgilenmediğinizi söylemeniz mümkün. Bence bu yoldan çevirip hal hatır sorma, sonra sana birşeyler teklif etme ritüeli dozunda. Asante sana -çok teşekkürler- dedin mi hemen geliyor hakuna matata veya ben sana teşekkür cevapları. Kapalıçarşıda yapıştı mı bırakmayan ne cevval satıcılarımız var di mi?

Her neyse, benim konum bu değil. Hakuna matata kısmında takılı kaldım son yazdığımdan beri.

Gerçekten hakuna matata mı Zanzibar’lı için hayat? (Tanzanyalı demiyorum zira bir Zanzibarlı kendini böyle tanımlıyor. Tanzanya devletinde, Afrika kıtasının parçası, ama Afrika anakaradan da Tanzanya’dan da ayrı). Gerçekten her şey yolunda, olması gerektiği, istedikleri gibi mi, mutlular mı?

Yaklaşık 5 sene evvel Küba’ya gitmiş, uzun bir ülke turu yapmıştık. Burdaki hayata benzer yokluklarla birlikte başka bir düzenin hüküm sürdüğü bu ülkede insanların gerçekten mutlu olduklarını görmek bizim öğrendiğimiz ve içine doğduğumuz manada mutluluğun tanımının ne kadar anlamsız olduğunu gösteriyordu. Aynı şekilde turizm sektörünün faydası kadar zararı olduğunu da. Turizmle birlikte Kübalılar George Orwell Hayvan Çiftliği modeli herkesin eşit olduğunu, bazılarınınsa -turizm sektöründe çalışanların- daha eşit olduğunu görüp kapital düzene kaçma yolları arıyorlardı. Hala ve hala Amerika’ya, ülkenin birçok anlamda içine eden Amerika’nın kucağına atlamaya. Hmm, yargıladım, evet. Küba seyahati gerçekleri ve izlenimleri başka bir yazı konusu, geçelim.

Buraya geldiğimizden beri insanlar için hayatın hiç de hakuna matata olmadığını düşünüyorum. O zaman niye hakuna matata? Turistik imaj mı? Kendini kandırma mı? Yoksa gerçekten öyle olduğuna dair saf bir inanıp gitmişlik mi?

Köylerden, yollardan, evlerin arasından geçerken hep insanların yüzlerine bakıyorum. Asık. Sadece çocuklar güle oynaya, bağırışa çağırışa ortalıktalar. Dünyanın herhangi bir coğrafyasında olduğu gibi. İster denizde, ister toprak üstünde, ister okulda, ister futbol sahasında, ister karşıdan karşıya geçerken, ister ana babasına yapışırken.

İlk konakladığımız doğu tarafı Jambiani’de (bir önceki yazının fotoları ordan) bir gece oralı bir gençle iki saat muhabbet ettik. Kendince sitemlerde bulundu. Turistler gelince asıl hayatı görmüyolar, pahalı otellerde kalıp pazarlanan bir rüya içinde tatil yapıp dönüyorlar, halbuki biz burdayız ve sosyalleşmeye, konuşmaya, dünyaya açılmaya ihtiyacımız var dedi. O bize laf atmış ayakta sohbet ederken masamıza davet ettik ve oturup uzun derin sohbetlere daldık. Ana fikir şuydu: geldiğinizde yerel yaşamı anlamaya çalışın. Bu bir feryattı sanki. Burdasınız siz turistler ama bizden öyle kopuksunız ki, gerçek Zanzibarlılardan.

Bey’le ben özellikle böyle seyahat etmeyi tercih ettiğimiz ve yörenin gerçekliğini, insanını, yaşamını bizzat yerinde keşfetmeyi sevdiğimiz için doğal olarak kendisini onayladık. Ayrıldıktan neden sonra düşündük: kaldığımız otellerin ikisinde de oralılar çalışıyordu, ama müdürleri, yöneticileri ya da sahipleri yine Avrupalı veya Güney Afrikalı ‘diğerleri’ydi.

1963’te devrimle cumhuriyet olan Tanzanya ve onunla birleşen Zanzibar yakın zamana kadar ciddi köle ticaretinin yapıldığı rotalardan biriymiş. Sorsanız dünyada ne kölelik kaldı ne ırkçılık. Serbest girişim, uluslararası ticaret sayesinde Afrika gibi gelişmekte olan ülkeler için bir kurtuluş kapısı sanki di mi? Yatırım, iş gücü, imkanlar, standartlar vs. Peki ya düzen? Yaşadığımız düzen de gerçekten bunu destekliyor mu? İnsanları bu anlamda eşitliyor mu?

Bir yandan adamların geçmişten çok da farklı yaşamadıklarını düşünüyorum. Beyazlar yine beyazlara yönelik yatırımlar yapıp ‘business’larını geliştiriyorlar. Yerel halktan iş gücü anlamında yararlanıyorlar, ama yereller böyle bir ‘business’ girişiminde bulunuyorlar, bulunabiliyorlar mı ya da çok basitçe bu tatil yörelerinde keyiflerince tatil yapabiliyorlar mı kafamda büyük soru işaretleri. Seyahatimizin üçüncü konaklama rotasındayız. Biz tatil yapan Zanzibarlı ya da Tanzanya’lı (daha geniş anlamıyla zenci Afrikalı) görmedik. Zanzibarlılar siyahi, bildiğin Afrikalı, zenci. Beyazları yok. Zanzibar da (Zencibar da deniyor) zenci kıyısı, sahili demek.

Öte yandan (sadece 5 günlük gözleme dayalı konuşuyorum) yerel bir konaklama girişimi de yok. Hani de ki canın bizdeki pansiyon modeli bir ailenin yanında kalmak istedi. I-ıh, yok öyle bir şansın (Küba’da vardı misal, bir ailenin yanında pansiyoner olarak kalmıştık Trinidad’da). O zaman da insan düşünmeden edemiyor: eski sömürge düzeni artık olmasa da, ülke kendi ayaklarının üstünde dursa da, insanlar özgür olsa da eski düzeni -‘diğerleri’nin yönettiği, yerlilerin bazılarının sadece çalışarak düzenin bir kısmına dahil olabildiği- devam ettirmek alışkanlıkla kolay mı geliyor? Çünkü bilinen düzen bu. 50 yıllık bir geçmiş ne ki. Çok yakın, hem de çok. Mutluluk var mı? Göremedim, ama ötesini hiç bilemedim.

O uzun sohbet ettiğimiz Sayidi’den sonra başka bir gün çekilen deniz üstünde yürüyüş yaparken bir çocuk yanaştı. Kasim Recep. Bizim için balık avlayabileceğini söyledi. Sonra bize bütün etraftaki adaların isimlerini saydı teker teker. İngilizce kötü, çat pat, ama bir derdi var. Sonunda dedi ki kaldığınız otelde bana bir iş bulur musunuz? Hadi bakalım. Tanımıyoruz ki biz de müşteriyiz dedik. Sen orda mı çalışmak istiyorsun diye sorduk. Öyleymiş, ama onu almıyorlarmış. Hikayenin gerçekliğini, gerisi veya ötesini bilemeyiz, ama yaşadığımız bu. Hakuna matata dedi gitti çocuk. Hakuna matata.

Bu tatile biraz karamsar romanlar almışım yanıma. Onların da etkisi var sanırım bu yazdıklarımda. İki gün önce Bin Dokuz Yüz Seksen Dört bitti. George Orwell beni yine nakavt etti. Şimdi de Ayfer Tunç’un son kitabı Dünya Ağrısı’nda hızla ilerliyorum. Lime lime edecek adamı sanki. Böyle ağır ve derinden kokusu geliyor acıların. Neyse, kitapların etkisi bir yana, ben yine de yazdıklarımda hakikat payı olduğuna inanıyorum. Afrika’ya bol bol seyahat eden arkadaşlarım, bu yazıyı okursanız iki kelam edin merakımı giderin diyerek bitiriyorum.

Hakuna matata.

Bunları bana düşündürdüğü için Zanzibar ve bana dokunan insanlarınaysa asante sana.

– Bu yazıyı yayınladıktan sonra birkaç ekleme. Bugünkü rehberimiz Zanzibarlı İdi’den aldığım bilgilere göre:

* Zanzibarlılar hiçbir zaman köle olmamış, köle olarak pazarlanmamışlar, ama bu ada toprakları en adi, vahşi köle ticaretine sahne olmuş. Kendileri köle olmasalar da köleliği kabul etmiş, köle ticaretini kabullenmişler. Hangisi daha kötü? İkisi de.

** Kölelik 1873’te İngiliz Livingston sayesinde kaldırılmış. Yani bir kurtarıcı gelmiş. 1963’teki özgürlük devrimi ve Tanzanya anakarayla birleşme anlaşmasına kadar da Umman sultanının egemenliğinde yaşamışlar.

*** Tanzanya anakarayla birleşeli 50 yıl olmuş. Bu sene yıldönümü. Ama mutlu değillermiş. Ayrılmak istiyor, özerk olmak, eskideki gibi kendi başlarına yönetip yönetildikleri zamana dönmek istiyorlarmış. Bu ay sonu birleşik devletler devam etsin mi ayrılsınlar mı kararı için seçime gidiliyormuş.

**** Zanzibarlı İdi memleketi ada dışında sadece Darüsselam’a gitmiş. Safari rotasının Tanzanya’daki başşehri Arusha’ya veya kuzeye hiç gitmemiş. Gidemezmiş, çok pahalıymış. Evet, turist tarifesiyle yerli tarifesi ayrıymış (hah, yine, aynı Küba!), ama yine de imkansızmış.

Fumba – Towards Pig Island
Fumba

8 Replies to “Hakuna Matata – Zanzibar II”

  1. Her zamanki gibi zevkle okudum Neslihan:) Defalarca gittiğim Güney Afrika’da ülkenin tüm güzelliğine rağmen içim hep çok karardı. Sadece turistlerin ve beyazların yaşadığı zenginlik, anlattığın düzenin devam etmesinden doğan belli belirsiz gerginlik orayı gerçekten anlamaya çalışan insanı tedirgin ediyor.

    Beğen

  2. Çok teşekkürler Gülcem. 🙂 Bak Güney Afrika’da öyle hissetmemiştim. Ki kıta Afrika’sında en eleştirilen, 20-25 yıl öncesine kadar aynı keskin sistemin devam ettiği aşikar olan yegane ülke. Ammavelakin bana kendi karanlık geçmişleriyle hesaplaşma anlamında bir çaba olduğu hissi geçmişti. Yine de yüksek beton duvarları, üstüne elektrikli teller geçirilmiş silahlı güvenlik sistemlerini unutmadım. Öte yandan beyazların kamu ve özel sektördeki durumlarının geçmişin tam tersi yönünde ilerlediğini okumuş, yerlileriyle bu yönde konuşmuştum. Buradaysa Zanzibarlının o hayatın içinde yeri bile yok. (Avrupalı beyaz) turist için dönen, turiste çalışan, ama kendine iki lokma ekmek dışında faydası olmayan bir düzen..

    Beğen

  3. Çok güzel yazmışsın. Küba’ya seyahat benim için life changing olmuştu. Kölelik mevzusuyla da kafayı bozmuştum, çok acı bir coğrafya. Bütün koloni ülkelerinde durum benzer, şimdi adı kölelik değil, ama hikaye yumuşatılmış hatlarıyla aynı!

    Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: