Uranüs’le Delirmek

Kabul edelim, hepimiz delirdik. Delirme şekillerimiz, tepkilerimiz farklı belki, ama külliyen delirdik, deliriyoruz, delirmeye doğru adım adım ilerliyoruz. Yok kardeş ben delirmedim, mıh aynen olduğum yerde duruyorum diyorsanız, haha, o da bir başka bir delilik. Anormallikler içinde normal durma deliliği. Yine de delilik işte, dünya normal mi ki biz deli olmayalım?

Bu satırları yazarken saat geceyarısını geçmiş, aşağı caddede arabalarıyla patinaj çekenler, egzozlarını patlata patlata sahili turlayanlar, kornalarıyla minibüslerle yarışanlar ortalığı inletirken ben klavyemin başında pıtı pıtı, sakin sakin, hiç bir şey yokmuş gibi bu satırları yazıyorum misal. Ben mi deliyim aşağısı mı? Delinin tanımı neydi, değişti mi?

Astrolojide ‘delirme’ alametleri Uranüs transitleriyle (şu anki gökyüzü hareketleriyle) ifade edilir. Uranüs başkaldırı gezegenidir. En büyük uyandırıcı diye geçer. Neye dokunursa orayı özgürleştirmek ister. Eskiyi, işe yaramayanı, köhneleşmiş sistemi yerle bir etmek, değiştirmektir çıkış noktası. Hep farklı olma, yeniyi getirme dürtüsü vardır. O yüzden de otoriteye başkaldırır, düzeni bozar.

Uranüs bir burçta yaklaşık 7 sene kaldığı için etkileri nesilleri etkileyen, toplumsal dozda olur. Misal benim gibi kırklı yaşlarında olanların haritalarında Uranüs Terazi burcundadır. Bu bizim neslin ilişki kuruş, dengeleyiş biçimi anlamında bir başkaldırısı olduğunu, hatta ilişkilerimizde bağlantısız, kopuk olduğumuzu ifade edebilir. Ya da sıradışı, geleneksel olmayan ilişkilerin bizim neslimizle başladığını. Yaşı yakın arkadaş çevremde hala ilişki içinde olmak, bağlanmakla ilgili sorun yaşayanlar var örneğin. Ve önceki nesillere göre çok daha otantik ilişkiler yaşayanlar da.

Bu kişisel haritamızdaki boyutu. Bir de şu anki boyut var. Uranüs şu anda nerde, içinde yaşadığımız dönemi, nesli nasıl etkiliyor? O neslin etkileri bize bireysel olarak nasıl yansıyor? İşte aslında gelmek istediğim nokta bu.

Uranüs’ün etkileri o kadar anidir ki bir yıldırım gibi çarpar geçer. Bu yıldırım insanın birden farkında olmadığı birşeylere uyanmasını da sağlar (evreka!), flaşlar şeklinde çakan ilhamlar almasını da. İlham otantik bir yaratıcılık boyutunda da olabilir gelenek dışı ‘delilik’ boyutunda da. Uranüs varsa orda bir dışlanma, özgünlük, özgürlük ve bireysellik vardır. Daha iyi bir toplum olmak üzere bireyleşme.

Misal yıldırım çarpan bir insan düşünün. Fiziksel olarak (eğer hala hayattaysa!) nasıl bir halde olur sizce? İçinden ani ve çok güçlü bir ışık akımı geçen birisi artık aynı olabilir mi? Öyle kalabilir mi? Delirmez mi? Ya da delirme alametleri göstermez mi? Tabii metaforik olarak düşünüp yorumlayalım, hayal etmeye çalışalım. Böylesi güçlü bir etki sonrası insanın hali nice olabilir ki?

Dünyada olan bitenler, memlekette yaşananlar, işte bütün bunlarda Uranüs’ün şu anki konumunun etkisi devrede. Tek başına değil, bir de çaprazındaki Plüto ile güç savaşlarını kıran kırana ortaya koyuyorlar birlikte. Bizler de iki tane yüceler yücesi, zorlu nesil gezegeninin çarpışmasıyla toplumsal, sosyal, nesilleri etkileyecek olaylar da yaşıyoruz bireysel travmalar da. Bu denklemde Uranüs’ün ne yapmaya çalıştığını ve niye hep birlikte delirdiğimizi kısaca ifade etmek gerekirse;

Hayatımız birçok unsurlarla çevrili. İnsanlar, ilişkiler, sahip olduklarımız, para pul, duygular, fikirler, iş, güç, meşgaleler meşgaleler meşgaleler. Bu unsurlardan bazıları artık eskisi gibi işlevini yerine getirmemeye başlar, ama belki alışkanlıktan, belki farkında olmamaktan, belki sadece tutunma ihtiyacından vazgeçmeyiz, hayatımızda tutmaya devam ederiz bunları. Halbuki bu işlevsiz unsurlar (bir sevgili de olabilir bir iş de, bir üzüntü, öfke de olabilir bir fikir yürütme, düşünme biçimi de) bizim ilerlememizi engellemeye, hayatımıza ket vurmaya başlar. Biz gönüllü olarak bunları değiştirmek için bir adım atmazsak dış dünya bizi buna bir şekilde zorlar, dövünürüz hallaç pamuğu gibi değişime, ayrılığa, özgürleşmeye direndikçe. İşte Uranüs transitinin şu an üstümüzdeki etkisi böyle anlatılabilir.

Artık işlemediğini gördüğümüz dünya düzeninden, kapitalizmden, para piyasalarından, hak hukuktan mi söz edelim, ülkelerin, insanların yönetiliş biçiminden mi? Bölgesel, ülkesel, kıtasal huzursuzluklardan, çalkantılardan mı, mahallemizdeki, sokağımızdaki, apartmanımızın içindeki savaştan mı? Bu etkilerin hiçbiri bizzat bizimle, mikro çaptaki bireyselliğimizde direkt alakalı değil. Ve aynen bu sebepten de o kadar alakalı! Ne kadar bireysel dışı olsa da bireysel gelişimimiz, ilerlememiz, evrim geçirmemiz için bu sosyal, toplumsal delirme ve özgürleşme o derece kıymetli, önemli. Gezi başlı başına bir çok uyanışı, yaratıcılığı, başkaldırıyı gündeme getirmedi, ifade etmedi mi? Gezi bu döngünün çok önemli, ama çok küçük bir parçası. Gezi bir yıldırım gibi çarptı Türkiye’de (ve dünyada) herkesi, taraf olan olmayan, irili ufaklı herkesi. O ışık seli kaç bin vat gücüyle vurup geçtikten sonra insan aynı kalabilir mi? Artık hayat eskisi gibi olabilir mi?

Peki ne yapacağız?

Kendimize, delirmeye izin vereceğiz. Delireceğiz ki uyanalım, ilham alalım, alışkanlıkların, sistemin, normalin dışına çıkalım, o normalimiz her neyse. Ve delirdik diye üzülmeyeceğiz. Farkına varacağız. Özgürleşeceğiz. Yeni bir yaşamın içine doğabilmemiz için buna izin vereceğiz. Bunu hem bireysel hem kollektif olarak yaptığımızda ancak ilerleyebileceğimizi bileceğiz. Bazılarımız bu sosyal, toplumsal, nesiller boyutundaki etkiyi bireysel olarak taşıyacak, o neslin bireysel boyuta inmiş timsali olacak, bazılarımız da o grubun, değişimin bizzat parçası.

Dönem özgürleşme ve dönüşme dönemi. İşte size uzun soluklu, bizi daha iki sene meşgul tutacak Uranüs Plüto karesinin bir kuplesi. Uranüs’le bir gün, aniden delirip özgürlüğe doğru adım atmaya başlayabiliriz – belki bir ayrılık, belki bir vazgeçişle, ammavelakin çapraz ateşteki Plüto’yla da derin dönüşüme ağır ağır, güçle, baskıyla, ölümüne direnebiliriz -inat ederek, intikam ateşiyle dolarak, en karanlıklardaki, yeraltındaki Hades’imizi ortaya çıkararak. Delirip yıkmak, başkaldırıp özgürleşmekle ölümüne direnmek ya da ölüp dönüşmek arasındaki çelişki. Dünyanın, Türkiye’nin, her birimizin yaşadığımız dönemle ilgili meselesi.

Plüto’yla derin dönüşüm kısmı bir başka yazıya kalsın. Bugünün kıssadan hissesi Uranüs’le delirip özgürleşme teneffüsü aldırsın.

Delirdiğimizi bilelim ve aynen devam edelim.

Uranüs’le delirmek bir harika dostum!

 

Dolomitlerden Luna’yı Takdimimdir –
Introducing Luna from Dolomites

Ek: Bir arkadaşım fotoğrafın alakasını çözemediğini söyledi. Alakası yok, alakası bu. ‘Ay’ isimli ekrana burnunu sokmuş bir inek bana bakar, ben de ona.

11 Replies to “Uranüs’le Delirmek”

  1. Uranusle gorunur ve yuzeysel degisim, pluto ile ise derinden ve daha yavas degiserek hedefe varma diyebilir miyiz?

    Beğen

  2. Veya plutoetkisiyle sonuna kadar direnip, uranusa tabi olmaktan baska care olmadiginin farkina varmak mi?

    Beğen

  3. Bunlar çok güzel sorgulamalar, teşekkürler. Uranüs-Plüto ilişkisinde yukarıda sadece Uranüs’e değindiğim için denklemin bir ayağı eksik kalmış olabilir.

    Uranüs’ün de Plüto’nun da etkileri köklü değişimler getirir. Uranüs devrim yaratır, eski yapıları yıkar. Yepyeni bir düzeni, daha iyiyi getirmek için varolana karşı koyar. Yüzeysel bir değişimden bahsedemeyiz. Aksine, böylesi bir özgürleşme, farkındalık için devrim gerekir. Toplumsal, objektif, rasyoneldir.

    Plüto’ya gelince, etkilerini en derinlerimizde yaşarız. Öyle bir güç ve baskı kurar ki otomatik olarak direnç gösterir, karşı koyarız. Ve her seferinde duvara toslarız. Direnç aşamasından sonra hiddetleniriz. İntikam almak, öldürmek, yıkmak, karanlığın derinlerine çekmek isteyebiliriz her şeyi. Tabii kendimizi de. Sonra kabullenme gelir (tabii gelirse, gelmeyebilir, dirence devam edilebilir, o zaman çok daha zorlu yaşarız bu süreci). Kabullenmeyle dönüşüm başlar. Metaforik ölüm ve yeniden doğuş. Sübjektif, psikolojik, sosyaldir.

    Plüto’yla yüzleşmek, Uranüs’ü elle tutabilmek zordur. Uranüs ani farkındalık, ayrılık getirir. Dışarıda bunu o anda görürüz, bu doğru. Beklenmedik şekilde, birden olur, sürpriz yapar. Plüto’nunki zamana yayılır, içten içe baskılar, aşağı çeker, çeker ki o karanlıklara inme cesaretini gösterebilesin, en büyük korkularınla yüzleşebilesin ve korkularının üstesinden gelebilesin. Etkisini yaşayan bilir, ama biz dış dünyada bunu bilmeyiz. Ancak birkaç sene sonra görebiliriz.

    İkisinin birbirine şu anki etkisiyse karanlıktakilerin aydınlığa çıkması ya da özgürlüklerin baskılanması gibi yorumlanabilir.

    Bu soruların cevabı üstüne ayrı bir yazı konusu çıkar. Umarım bu alanda bu kadarla anlatabilmişimdir.

    Beğen

  4. Yaşasın delilik!
    Üstteki ilave yazı da bir güzel olmuş ki, soranın da, açıklayanın da ağzına sağlık…
    Ayrı bir yazıyı ayrıca bekliyoruz…

    Beğen

  5. Uranyenler kendini nasıl belli ediyor! 😉 Çok teşekkürler Aylin. Evet, en az Plüto’ya dair bir yazı ve belki bir tane daha ikisine dair lazım galiba..

    Beğen

  6. Ben hiçbir şey okuyacak güç bulamıyordum… Halbuki keşke birkaç gün önce okusaymışım. Şimdi kendimi daha az yalnız ve deli olmaktan daha az korkar hissediyorum. Teşekkürler…

    Beğen

  7. Uğradığın ve paylaştığın için ben teşekkür ederim.
    Bir faydası dokunduysa ne ala.
    Bu seriyi devam ettireceğim.
    Yine beklerim.
    Sevgiler..

    Beğen

Yorum bırakın