İzin Ver

Öfkeye ilk nasıl tepki verirsiniz?

Bende hemen bir mesafelenme devreye girer. Soğutma operasyonu. Karşımdaki alevlenip ateş aldıkça onu söndürüp sakinleştirme isteği içimde pırpırlanır. Kanat çırpmak da bir nevi hava akımı yaratır. Öfkenin şiddeti yüksek, sakinleşme ışığı kesikse soğutma donma noktasına ulaşabilir. Kutup dairesinde dondurup hissizleştirmeye.

Peki ya üzüntüye tepkiniz? “İzin Ver” okumaya devam et

Etki

Kitap yazmak gibi bir derdim yok, iyi yazmakla derdim var.

Neden blog yazıyorum?

Yaratıcı Yazarlık kursunda Murat Gülsoy’un ilk üstünde durduğu öğe tam da bu.

Yazarın amacı ne?

Sorunun cevabı tek değil. Üstelik son derece kişisel. Sayalım.

Yoktan varetmek, yaratıcılığını ortaya koymak, kendini gerçekleştirmek, içini dışına çıkarmak, ünlü olmak, çok satmak, para kazanmak..

Maddi manevi bir sürü bileşenli liste. Ve lakin ‘ürün nihai tüketicinin eline ulaştığında elde edilmek istenen sonuç ne’ dendiğinde cevap tek. “Etki” okumaya devam et

Algı

Kimliğimizin ne kadarı kendimizden, ne kadarı başkalarının bize atfettiklerinden ibaret? Dışarıdan bize giydirilen kıyafetlerin hangisi bizim, hangisi bizden bağımsız karşımızdakinin?

Kendimle ilgili bana yakın, uzak herhangi birinden kişisel bir değerlendirme geldiği zaman önce bir dururum. Anlatılana mesafelenirim. Sanki konuşulan ben değil de bir başkasıymış gibi anlatanın algısındaki kişiyi dinlerim. Onun gözünden kendimi. Duyduklarımda kendimi bulduğum da olur, fellik fellik aradığım da. Esas keşfim kendimden çok karşımdakine dair ipuçlarıdır. Analize karşı analiz.

Stratejik mi dediniz? “Algı” okumaya devam et

Körlük

Tokyo sokaklarında yürüyorum. Üstümde beyaz bir gömlek, dar diz boyu bir etek, hafif topuklu zarif ayakkabılar. Fit bir görüntü, fit bir yürüyüş. Tık tık tık tık topuklarımın kaldırımdaki sesini duyuyorum. Çevremde binalar yüksek, etrafımda koşuşan adam çok. Birden bembeyaz oluyor her şey. Göremiyorum! Ama duramıyorum da. Yürümeye devam ederken inen bu bembeyaz, ışıklı perde beni çok korkutuyor. Beyaz boşluğun içinde havalanır gibi giderken ellerim önüme uzanıyor gayri ihtiyari, birilerine değiyor. İçimde gittikçe yükselen korku ses veriyor. Allahım ne oluyor bana? Ne Oluyor Bana? NE OLUYOR BANA?!

Kendi sesime uyanıyorum. Bey tepemde. Tamam, birşey yok diyor. Bakıyorum. Görüyorum. Anlıyorum. Yataktayım. Kucağımda 1Q84. Bayılmışım. O kitabın koca sayfalarını çevirirken dirseğimin kıkırdaklı hassas kısmını yatağın sırtlığına çarpmışım. Şut ve gol. Okuyucu nakavt.

“Körlük” okumaya devam et